MacBook ve Mac Mini’den sonra iPad Pro ve iMac’e de sıçrayan M1 çipi, mobil işlemci altyapısının cihazlardaki etkisinin yeni bir uzantısını temsil ediyor. Ancak bu sadece bir başlangıç…
Üreticiler için pazar dinamiklerinin ciddi biçimde değiştiğine şahit oluyoruz. Çin’in uygun fiyatlı üretim politikası, tüm ülkeyi dünyanın üretim tekeli haline getiren yaklaşımı, Çin-ABD arasındaki ticaret savaşı sonrasında değişiyor. Birçok üretici bölgesel ve yerel üretime doğru adım adım ilerliyor. Apple de bundan nasibini aldı, ancak değişim bununla sınırlı değil. Önce modem konusunda Intel’e bağımlılığını bitirmek isteyen şirket, kendi modemini tasarlarken, işlemci konusunda da Intel’e bağımlılığını bitirmek istiyor. Bunun için ilk adım, M1 çipi ile atıldı. MacBook ve Mac Mini cihazlara gelişiyle tüm ilgili tarafların gündemi yeniden Apple oldu. Şirket, mobil tabanlı bu işlemciyi bir dizüstüye taşırken ne performanstan ne tasarımdan ne de pil ömründen ödün verdi. Bu süreçte uyumlu yazılımlar ve işletim sistemleri de tartışmaların içine dahil olsa da bunların kısa sürede çözüleceğini biliyoruz.
Son adım ise, Apple’ın M1’i iPad ve iMac’lere getirmesi oldu. Apple’ın son yıllarda ağırlık vermeye başladığı iki ürün grubu da artık M1 çipini kullanacak. Bu ürünlerden en şaşırtıcısı ise hiç şüphesiz renkli 24 inçlik iMac’ti.
Aslında her iki partide de tanıtılan tüm yeni Apple cihazlarına baktığımızda, aynı teknik özelliklerin farklı cihazlara dağıldığını görüyoruz. M1 çipin yanı sıra, 8 GB bellek ve 256 GB depolama alanı ve önceki modellere göre kısıtlı genişleme seçenekleri standart halini almış gibi. Zira bunlar, çipin teorik sınırları.
Her ne kadar yakında M1’i bir iPhone’da görmeyecek olsak da, çipin çok yönlülüğü tartışma götürmez durumda ve Apple’ın ürün ekosisteminin de büyük bölümünü ele geçirdi bile.
Donanımsal birlik tamam, sıra yazılımsal birlikte
Apple ürünlerinde donanımsal bir birliğin sağlandığını söylesek, yanlış olmaz. Şimdi bunu yazılımsal birliğin izlemesi bekleniyor. Bu da bugüne kadar hep büyük ve çeşitli ürünler üretme kabiliyetine sahip teknoloji şirketlerine kıyasla güçlü ve birbirine sıkı sıkıya bağlı bir ekosistem yaratan Apple için uzak bir düşünce değil.
iOS ve iPadOS için dokunmatik ekran macOS’a kıyasla fark yaratsa da, Big Sur’a gelen yerel iOS uygulama desteği, aklımıza yeni bir soru getiriyor.
iOS ve iPadOS, macOS ile birleşecek mi? Pratikte bu birleşme aslında yıllardır gerçekleşiyor. Bazı durumlarda macOS’un ve iPadOS’un iOS’laşması (örneğin fare desteğinin gelmesi) söz konusu. Sanki macOS dokunmatik ekran desteği kazansa, bu hayal gerçeğe dönüşecekmiş gibi…
Bu fikrin ilk ortaya atıldığı günlerdeki gibi çılgın olmadığı aşikar, ancak Apple dokunmatik cihazları ve klavye/fare ile yönetilebilecek cihazları ayırma konusunda tercihini yapmış gibi duruyor.
Sektörün diğer oyuncularına bakarsak, Samsung DeX, Huawei ve masaüstü modu, Motorola’nın ‘Ready For’ gibi özellikleri, mobil cihazı masaüstü PC’ye dönüştürmeyi hedefliyor. iPhone’un da bir klavye-fare bağlantısıyla benzerini yapması ne kadar zor?
Şimdi biraz da bazı şeyler neden bu hayallerdeki gibi olmuyor, onu konuşalım. Apple, kaynaklarını iyi dağıtmayı bilen bir şirket. Özellikle cihaz nesilleri arasında büyük sıçramalar yapmayı tercih etmediğini de biliyoruz.
Bir cihazı ya da çözümü tümden değiştirmek yerine adım adım değişimler Apple için daha mantıklı. M1, bunlar içerisinde oldukça büyük ve güçlü bir değişim.
Son dönemde konuşulanlar arasında, M2’nin nasıl olacağı da var. Adı ister M1X ister M1S olsun, yeni çipin şu anki 4 yüksek performanslı çekirdeği 16’ya çıkarması, hatta iki model ile gelerek birisinde bunun 32 olması bile bekleniyor. GPU’nun da 8 çekirdekten 64’e kadar yolu olduğunu belirten iddialar mevcut.
Yeni nesilde nasıl bir ürün ile karşılaşacağımız konusunda hayalle karışık iddialar hep olacaktır. Ancak kesin olan şu ki, Apple, M1 ile yazılım ve donanım dönüşümünde olduğu kadar, kendi işinin geleceği için de önemli bir adım attı.
Bu yazı Digital Report Dergisi 7. sayısında yayınlanmıştır.