E-ticaret, COVID-19 salgınının ortaya çıkması ile birlikte günlük hayatımızın giderek daha hayati bir parçası haline geldi. Çevrimiçi ticaretin sağladığı avantajlar tüketiciler tarafından o kadar hızlı kabul gördü ki, normalleşme süreci aslında bir geriye dönüşün değil, yeni tüketici alışkanlıklarının doğduğu bir çağın başladığını bizlere gösterdi.
Ülkemizin halen artan enflasyon ile mücadele ettiğini ve kur dalgalanmalarının hem işverenleri hem de çalışanları ciddi manada etkilediğini göz önünde bulundurursak, özellikle küçük işletmelerin artan üretim ve işletme maliyetleri birçok sektörde ticaret hacminin de küçülmesine sebep oldu. Globalde ise çip krizinin hemen her alanda üreticileri oldukça zor bir duruma soktuğunun da altını çizmekte fayda var. Dünyanın en büyük yarı iletken üreticilerinden AMD’nin CEO’su Lisa Su, küresel çip krizinin 2022’nin ikinci yarısında sona ereceğini öngörüyor. NVIDIA ve TSMC’nin tahminleri ise 2023 yılını işaret ediyor. Tüm bu tahminler bir yana dursun, şunu çok iyi gözlemleyebiliyoruz ki pandeminin ve Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği tedarik zinciri problemleri kısa bir süre içinde sona erecek gibi görünmüyor.
Hayat her şeye rağmen devam ediyor ve inovatif çözümlere yatırım yapan markalar artan rekabet ortamında kendilerini öne çıkarmayı başarıyorlar. Ürünlerin, hizmetlerin, fikirlerin ve kültürlerin global çapta yoğun bir etkileşim içinde olduğu günümüzün dijital çağında, markaların e-ihracata yönelme iştahı giderek artıyor.
Ünlü iş adamı ve girişimci Chris Anderson’ın dijital dünyanın sunduğu fırsatların, üretim ve dağıtım imkanlarını nasıl demokratikleştirdiği ele aldığı 2006 basım tarihli “Uzun Kuyruk” adlı kitabı, bugün bile e-ihracata başlamak isteyen pek çok işletmeye ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Fiziksel bir mağazada sınırlı sayıda raf olduğundan sınırlı sayıda ürünün satışa hazır bir şekilde bulundurulabilmesi mümkün olur. Bu nedenle bir ürünün fiziksel raflarda kendine yer edinebilmesi için belirli sayıda satılabilmesi ve raf maliyetini karşılaması gerekiyor. Hangi ürünlerin raflarda kendine yer bulacağı sektörün profesyonelleri tarafından belirlenir ve belirli bir elemeye tabi tutulur. Dijital dünyanın sanal mağazalarında ise böyle bir kapasite sınırı bulunmuyor.
Yüksek kur nedeniyle markaların gözünü ihracata yöneltmeleri ve bunu da yeni dünyanın enstrümanlarıyla yapma istekleri, “e-ihracat” kavramını gündeme taşıyor.
Anderson, daha önce fiziksel dünyanın sınırlarına takılmış ve niş olarak atfedebileceğimiz ürünlerin internetin sunmuş olduğu bu demokratik ortamda satış şansı yakalayabileceğine ve bu ürünlerin bir araya geldiklerinde giderek incelen bir “uzun kuyruk” oluşturduğuna parmak basıyor.
Bu nedenle diyebiliriz ki, bugün geleneksel yollarla ihracat yapmak isteyen bir işletmenin niş ürünlerini global pazarlara açabilmesi neredeyse imkansız. Bu problemi aşmanın en kolay yolu ise çevrimiçi pazar yerleridir. Markaların yüksek enflasyon ve dalgalı kurun artırdığı maliyetleri karşılaması git gide zorlaştığından, e-ihracatın döviz cinsinden gelir elde etme imkânı sunması, birçok işletmenin bu alana daha fazla yatırım yapmasına neden oluyor.
Bununla birlikte, e-ihracatta firmalar, ürün tedariklerini tüketicilerin beklentilerine ve iş yaptıkları ülkelerdeki tercihlerine göre ayrıştırabilirler. Bu, global ve lokal kelimelerini birleştiren bir strateji olan “glokalleşme” gibi tüketici odaklı faaliyetleri gerektiriyor.
E-ihracatın avantajları
E-ihracatın en önemli avantajlarından biri, uzak mesafelerden kaynaklanan dezavantajları ortadan kaldırması. Tüketiciler, internetten alışverişin sunduğu; kapıya teslimat, güvenli ödeme yöntemleri ve geniş ürün yelpazesine erişim gibi imkanlardan faydalanmak istiyorlar.
Bu talebe karşılık verebilmek için sanal mağazaları farklı dillerde hizmet verecek şekilde dizayn etmek ve ürün fiyatlarını yabancı para birimlerinde de görüntülenebilecek şekilde yerelleştirmek iyi bir fikir olarak kabul görüyor. Bunun haricinde e-ihracata başlamak için yapılması gereken yatırım, geleneksel yöntemlere göre bir hayli az.
E-ihracatta başlamak için banka teminatına da gerek yok. Sanal POS ve online ödeme yöntemleri sayesinde nakit akışı çok daha kolay yönetilebiliyor.
E-ihracat yapmak isteyen markalar için devlet teşvikleri de mevcut. 300 kg’dan az ve 15.000 euro tavan fiyata sahip “mikro ihracat” ürünleriniz Elektronik Ticaret Gümrük Beyanı kapsamında çevrimiçi pazarlarda satılabiliyor ve bu sayede KDV’den de muaf olabiliyorsunuz.
Markaların ne gibi ihtiyaçları var?
Tüketiciler yalnızca ürün veya servisleri değil iyi tasarlanmış deneyimleri de talep ediyorlar.
Markalar rakiplerinden ayrışabilmek için doğru kullanıcı deneyimi tasarımlarına, güvenli internet sitelerine ve yenilikçi pazarlama yöntemlerine ihtiyaç duyuyorlar. Çok kanallı stratejiler yerine geleneksel yöntemlere bağlı kalan markalar ise başarıya ulaşmakta güçlük çekiyorlar. Dijital çözümler uzman kadrolar gerektirdiğinden, perakendeci markaların tüm bu sorunlara kurum içinden yanıt verebilmesi oldukça zor görünüyor.
Bu nedenle e-ihracat’ın sunduğu imkanlardan faydalanmak isteyen markalar için çözümler üreten birçok platform mevcut.
Örneğin;
- Akinon: dünya çapında perakende markalarına son teknoloji çok kanallı ticaret çözümleri sunan küresel yazılım geliştirme şirketlerinden sadece biri. 2016 yılında kurulan ve 20 yılı aşkın sektör deneyimine sırtını dayayan Akinon, yeniden platform oluşturma ihtiyacını ortadan kaldıran bulut tabanlı ticaret platformuyla öne çıkıyor.
Çok kanallı pazarlama stratejileri, mobil uygulama destekleri ve fiziksel mağaza çözümleriyle e-ticarete adım atmak isteyen markalara göz kırpıyor.
İnternet, geleneksel ihracat yaklaşımlarına göre çok önemli avantajlar sunuyor. E-ihracat ile diğer ülkelerde fiziksel bir mağaza açmanıza gerek kalmadan dünyanın dört bir yanından çok sayıda potansiyel müşteriye ulaşabilirsiniz.
- Digital Exchange: normalleşme döneminde ihracatçı markaların mallarını ve hizmetlerini doğru müşteriye en hızlı şekilde ulaştırma iddiasıyla yola çıkıyor.
Medya planlama, uluslararası pazar araştırması, mobil uygulama geliştirme desteği, çoklu dil ve para birimi entegrasyonu gibi hizmetleriyle A’dan Z’ye e-ticaret çözümleri sunuyor. - Ingage: medya planlama, SEO, görüntülü reklam, mobil pazarlama, sosyal medya yönetimi, içerik pazarlaması, müşteri analizi gibi birçok çözümü tek bir noktadan sunmayı hedefleyerek 2018 yılında Koç Holding ve WPP ortaklığı ile kuruldu ve halen sektörde emin adımlarla ilerliyor.
- Ticimax: markalara e-ticaret yazılımları, özel e-ticaret çözümleri ve tasarım hizmetleri sunan bir diğer platform.
15 yılı aşkın sektör tecrübesi ve geniş uzman kadrosuyla e-ihracat serüvenine katılmak isteyen markalar için altyapı hizmeti sağlayan Ticimax’ın Ümraniye’de bulunan BÜDOTEK’te bir de AR-GE merkezi var. Platform, yalnızca altyapı çözümleriyle öne çıkmıyor; ülke çapında düzenlenen e-ticaret konferansları, seminerler ve eğitim programlarıyla sektöre katkı sağlamayı da amaçlıyor.
- T-soft: e-ticaret çözümleri üreten platformlardan bir diğeri. Lojistik ve tedarikçi entegrasyonları, fiyat karşılaştırma siteleri, alternatif ödeme sistemleri, Sanal POS ve 3D Sanal POS altyapı imkanları ile öne çıkan platform 2003 yılından beri perakende markalarına hizmet veriyor.
Sonuç
Türkiye, coğrafi konumunun avantajını önemli bir e-ihracat merkezi olma yönünde kullanabilir. Hem doğuya hem batıya yakın olması itibariyle ülkemizde lojistik maliyetleri birçok ülkeye göre çok daha makul düzeyde. Ürünlerini global pazarlarda satışa sunmak isteyen ve bu alanda tecrübesiz küçük işletmelerin süreci nasıl yöneteceğiyle ilgili danışabileceği birçok platform mevcut. Doğru planlamayla yola çıkmak gerçekten de çok önemli. Çünkü e-ihracatın avantajlarının yanında getirdiği bazı riskler de var.
Hedef kitleniz yurtdışında olacağı için müşteri iletişimlerine yerel bir temsilci kadar hızlı yanıt veremeyebilirsiniz. Memnun bir müşteri kitlesi yaratıp işinizi büyütebilmek için iyi yapılmış bir lojistik planlamanın da şart olduğunun altını çizmek gerekiyor. Aksi durumlarda ciddi finansal risklerle karşılaşmanız işten değil.
Bu yazı Digital Report Dergisi 14. sayısında yayınlanmıştır.