Algoritmanın canlı bir organizma olduğunu, her gün öğrendiğini ve düzenli olarak değiştiğini artık biliyoruz. Kimden öğreniyorlar? Biz insanlardan. Geçen yıl hayatımız ekranlarımızda geçti. Bu yıl da öyle olacağa benziyor.
Zoom, Teams, sürekli ekranlarda kendimizi konuşurken seyrediyoruz. Normal bir günde görmediğimiz kadar yüzümüzü görünce, özellikle yüzümüzün çok fazla bilincine vardık. Algoritmalar da tabii bunu yakaladı.
Pandemi ile birlikte, sosyal medya devlerinin filtrelere de yatırımı arttı. Artırılmış gerçekliğin en yaygın kullanımı artık oyunlar değil, sosyal medyadaki yüz filtreleri. Peki sonuç?
Hepimizin büyük bir deneyin parçası haline getirildik. Yüz filtreleri hepimizin kendilerimizi görme biçimini derinden değiştirmeye başladı.
Bugün, giderek daha fazla insan, görünüşlerini “düzelten” ve yüzlerini ve vücutlarını keskinleştiren ve daha iyi görünüm sağlamayı vaat eden filtrelerin bağımlısı olmuş durumda.
Bu filtre deneyleri, kimliklerimizi oluşturma, kendimizi temsil etme ve diğer insanlarla ilişki kurma biçimimizi değiştirmeye başladı. Tüm bunlar herhangi bir kontrol mekanizması olmadan olmaya devam ediyor.
Yalnızca Facebook ve Instagram, 600 milyondan fazla kişinin filtre efektlerinden en az birini sürekli kullandığını söylüyor. Bloomberg’e göre bugün Facebook çalışanlarının neredeyse beşte birinin yani yaklaşık 10 bin kişinin, AR veya VR ürünleri üzerinde çalıştığını söylüyor.
Bu deney bizi nereye götürüyor?
Filtreler bizi daha güvensiz hale getiriyor. Sosyal medya, pandemi sırasında yüz filtrelerinde rekor düzeyde katılım sağladı. Ve artık kendimizi sadece havalı starlar ile değil, aynı zamanda akranlarımızla ve kendi yarattığımız havalı benliklerimizle karşılaştırıyoruz.
Havalı starlarla karşılaştırma sorun değildi. Onlara güvenli bir mesafeden bakabiliyorduk. Bizden çok uzakta oldukları için, psikolojimiz çok etkilenmiyordu.
Şimdi ise bu filtreler sayesinde, artık sadece uzak dünyanın bir ünlüsü ile değil, gerçek görüntümüzü kendi yarattığımız filtreli hayali görüntümüz ile karşılaştırıyoruz. Buna “beden dismorfisi” deniyor.
Terim 2018 yılında Dr. Tijion Esho tarafından icat edildi. Önde gelen plastik cerrahların ve estetikçilerin, genç insanların filtrelenmiş fotoğraflarını konsültasyonlara getirmesi ve gerçek yüzlerini filtreli yüzlerine benzetmek için ameliyat istemeleri ile ortaya çıktı.
Uzak ve güvenli mesafe kaybolunca, gerçekte normal görünen bizler, kendi filtremize baka baka, çirkin olduğumuza inanmaya başladık. Baz oradaydı ve bu bazın daha iyi olabileceğine inandık. Çünkü yüz bizim yüzümüzdü ama daha iyi de de görünebiliyordu.
Dismorfi yaşayanlar çalışma ve sosyalleşmeyi azaltır, eve kapanır
Dismorfi özellikle erken ergenlik çağında tehlikelidir. Erken ergenlik çağında, ergenlik sorunlarıyla birlikte kendini gösterdiğinde, etkisi çok dramatik olur. Ergenleri filtre dünyasından olabildiğince uzakta tutmak gerekiyor. Kendi filtrenize benzemek isteği oluşmaya başladıysa da ilk yapmanız gereken estetik cerrahından randevu istemek değil, psikoloğunuzdan destek istemektir.
Filtreler bizi daha güvensiz hale getiriyor. Sosyal medya, pandemi sırasında yüz filtrelerinde rekor düzeyde katılım sağladı. Ve artık kendimizi sadece havalı starlar ile değil, aynı zamanda akranlarımızla ve kendi yarattığımız havalı benliklerimizle karşılaştırıyoruz.
Bir deyimle bitireyim. Gönül en çok tutunduğu dala kırılırmış. 2022’de, en çok tutunduğumunuz dal yüzünüz ve fiziksel görüntünüz olmasın.
Bu yazı Digital Report Dergisi 12. sayısında yayınlanmıştır.