Küçük ekran sürelerimiz günde 8-10 saat internet, 3-4 saati sosyal medyaya doğru gidiyor. Biz veri paylaşırken buna mini ekran süresi diyemez hale geldik. Tüm süremiz ekran süresi olmuş gibi görünüyor.
Sosyal mecralarımız artık canlı organizmalar olan algoritmalar tarafından yönetiliyor. 150 yılda insan psikolojisi hakkında öğrendiğimiz her şeyi yüklediğimiz yaşayan organizmalar bunlar. Bu algoritmasının canlı bir organizma gibi olduğunu, her gün öğrendiğini ve düzenli olarak değiştiğini bilmemiz önemli. İçerikleri göstermenin yolu kronolojikten algoritmiğe geçişi çoktan yaşandı ve bitti. Bizler içerikleri konuşurken, devrimler artık başka bir alanda süregeliyor.
Filtreler dünyası
Facebook ve Instagram, 600 milyondan fazla insanın şirketin filtre ürünlerinin en az birini düzenli kullandığını söylüyor. Bloomberg’e göre bugün Facebook çalışanlarının neredeyse beşte biri, yani yaklaşık 10 bin kişi artırılmış gerçeklik ürünleri üzerinde çalışıyor. 400 binden fazla dış içerik oluşturucu, toplamda 1,2 milyondan fazla filtre yayınlamış bugüne kadar. 150’den fazla içerik de 1 milyardan fazla görüntüleme sınırını geçmiş. Bu işte hiç konuşmadığımız devrim. Biraz daha rakamlar vereyim bu konuda.
Ortalama olarak Instagram’a günde yaklaşık 100 milyon fotoğraf yükleniyor. 100 milyon farklı sergileme şekli her gün orada. Genç kadınların %90’ı bugün kadar filtre kullandığını söylüyor.
Peki bu genç kadınlar filtreleri nasıl algılıyorlar? 12–14 yaşında makyaj başlıyor. 14 yaşından sonra, genç kızların yarısından fazlası her gün kozmetik kullanıyor. Filtrelere de, mini ekran dünyasının makyajı gözüyle bakılıyor. Nedeni sorgulandığında, %70’i mükemmel bir yaşam sergilemek için baskı hissettiğini söylüyor. Peki bu hayata bir gün ulaşacağına inanıyor musunuz sorulduğunda, %75’ten fazlası “gösterdikleri görüntülere asla ulaşamayacaklarını” söylüyor.
Peki bu süreçte bilinç dışında ne oluyor?
Bir sergileme sürecinde uygulamada vakit geçirirken beyin tüm bu görüntüleri emiyor ve notlar alıyor. Peki nasıl notlar bunlar? İşte asıl kırılma noktası orada yaşanıyor.
Süper modeller hep vardı. Bizler onların hayatını takip etmek için dergiler alan jenerasyonuz. Bu modeller bize çok uzaktaydılar, hayatlarını görmek için dergi gibi aracıya başvurmak zorundaydık. Yani güvenli mesafeden izliyorduk olanları. Şimdi bu jenerasyon yine süper modelleri takip ediyoruz ama bunlar tanıdıkları insanlar. Arkadaşları, komşuları, okuldan bir tanıdıkları. İşte o zaman güvenli mesafe kalmıyor. “Neden ben de onun gibi değilim” duygusu çok da güçlü ve anlamlı hale geliyor. Görülen tanıdık yüzlerin çoğu değiştirilmiş yüzler olmasına rağmen, gerçekçi olmayan bir zihinsel güzellik kavramı oluşmaya başlıyor ve bu gerçekçi olmayan standardı sürdürmek için gençlerde bir beklenti yaratılıyor. Sonunda bu sosyal mecraların sonsuz ve dipsiz bir kişisel güvensizlik ve endişe çukuru haline dönüşmüş sistemlerinin içine düşüyoruz. Bunun sonucunda da Beden Dismorfik Bozukluğu oluşuyor. Bu konuya da ayrı bir makalemde odaklanacağım.
Bu yazı Digital Report Dergisi 11. sayısında yayınlanmıştır.