Seçim kampanyasında ABD’deki tüm Müslümanları ve rakiplerini teknik takibe alacağını söyleyen Donald Trump’a yasaların verdiği yetkileri inceledik.
Bir dediği bir dediğini tutmayabilir, seçim esnasında söylediği yalanlar diğer politikacılardan daha yüksek oranda olabilir ama ABD’nin 45. Başkanı seçilen kişi de, saydıklarımızı yapan kişi, yani Donald Trump oldu.
Her şey Reagan döneminde başladı
O hâlde vatandaşlarını kanunsuz yere dinlemenin, Soğuk Savaş döneminde Komünizm korkusuyla (çoğunlukla) yok yere vatandaşları üzerinde baskı kurmanın ve ülke önceliklerini hiçe sayarak bütçenin büyük bölümünü silahlanmaya yatırmanın piri olan Reagan dönemini hatırlayalım.
Ronald Reagan’ın 4 Aralık 1981’de imzaladığı Yürütme Emri 12.333, istihbarat teşkilatlarının çalışma kapsamını genişletmiş, teşkilat liderlerinin doğrudan CIA ile işbirliği yapmasını sağlamıştı.
Bu emir, hâlen ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) çalışmalarına temel oluşturuyor. ABD vatandaşı olmayan kişilerin dinlenmesi esnasında ‘kazayla’ toplanan ABD vatandaşlarının iletişim verileri de taranıyor.
Neredeyse tüm mesajlaşma yazılımları dinleniyor
NSA ile ilgili gizli bilgileri açığa çıkartan, eski İçişleri Bakanlığı çalışanı John Tye adlı whistleblower, verilerin ABD toprağını terk ettiği anda 12.333 no’lu Yürütme Emri ile toplanabileceğini belirtirken, söz konusu içeriklerin sadece Google ve Yahoo ile sınırlı kalmadığını, Facebook, iMessage, Skype, Dropbox, Snapchat içeriklerinin de toplandığını belirtiyor.
Bu yurtdışı dinlemeleri toplu bir dinleme olduğundan, ABD vatandaşlarının verileri de kayıt altına alınmış oluyor. NSA’nın bu şekilde gerçekleşen kayıtlara ‘tesadüfî kayıt’ adını veriyor.
Teknik takipte Obama onayı da var
Hâlen başkanlık koltuğunda oturan Barack Obama’nın 2014’te imzaladığı Başkanlık Direktifi 28, yine benzer şekilde, hem ABD vatandaşlarının hem de ABD vatandaşı olmayanların verilerinin kablosuz şekilde toplanmasını sağlıyor.
Yasamaya bakıldığında, Kongre’nin hazırladığı teklifler parlamento sürecine giriyor. Trump, hem Temsilciler Meclisi hem de Senato’da çoğunluğa sahip olmasına karşın, Cumhuriyetçi Parti, en azından ABD vatandaşlarını kapsayan toplu gözetimin genişlemesine karşı duruyor.
Ancak 2015’ten bu yana şifreleme anahtarlarının alınması ve mesajlaşma yazılımlarının sistemlerinin devlete açılması yönünde FBI ciddi bir baskı yapıyor. Hatta bu konuda Avrupa’daki bazı ülkeler de terör saldırıları sonrası istihbarat kaygılarıyla buna benzer taleplerde bulunmuşlardı, ancak Apple, Microsoft ve Google gibi şirketler birlik olarak buna karşı çıktılar. Bunun sebebi de, bir kez bu dinleme yetkilerinin devletlere verildiğinde, sonunda vatandaşların başka amaçlarla da dinlenecek olması.
Şirketlere Arka Kapı baskısı yeniden başlayabilir
Bugün, ABD için farklı olan bir şey ise, bu dinleme işinin sıkı destekçilerinden birisi olan Cumhuriyetçi Richard Burr’ün yeniden seçilmiş olması. Senato’nun Gizli Servis Komitesi Başkanı olan Burr, ilk kanun tasarısında teknoloji şirketlerinin ABD güvenlik otoriteleri için arka kapı açma talebinde bulunmuştu. Arka kapı (backdoor) tekniği, CIA, FBI ve NSA’nın bu sistemlere dilediğinde giriş yapmasını sağlamak anlamına geliyor.
Bu tasarı, Obama, net bir şekilde veto edeceğini belirttiği için askıya alındı. Ancak Burr, bu tasarıyı Beyaz Saray’dan direniş görmeyeceği düşüncesiyle canlandırabilir.
Diğer yanda, Trump’ın, teknik takibi güçlendirmek istediği takdirde, elini güçlendirecek başka kozları da var. Büyük ihtimalle daha önce Demokrat Parti’den seçilmiş olan, görevdeki Adalet Bakanı da değişecektir.
Yüksek Mahkeme de Trump tarafından yeniden oluşturulabilir. Kongre, Cumhuriyetçi üye yargıç Antonin Scalia’nın ölümünden sonra, seçim sebebiyle Obama’nın adayının seçilmesini engelledi. Trump, buraya yeni bir yargıç atayabilir. Bu durumda Yüksek Mahkeme’de beş muhafazakâr, dört de liberal yargıç bulunacağı için oy çokluğuna ulaşılır.
Trump’ın siber saldırıları internetle karıştırarak ‘I am all cyber’ demesi,
tişörtlere kadar sıçramıştı.
Trump’ın daha önceki siber saldırılarla ilgili, interneti siber kelimesi ile söyleyerek, ‘Siberin yanındayım‘ benzeri açıklamaları ve ‘Rusya ya da Çin yapmış olabilir’ diyerek savuşturmaya çalışması, konuya Obama kadar hakim olmadığını gösteriyor.
Buna karşın, Motherboard’a konuşan istihbarat avukatı Bradley P. Moss, NSA’nın kişisel casusluk mekanizmasına dönüşmesinin mümkün olmayacağını düşünüyor. Trump’ın böyle bir talebi olursa, çok sayıda istifa olacağından ve whistleblower’ların konuşmaya başlayacağını söyleyen Moss, mahkemelerin ve bürokrasi zincirinin de buna müsaade etmeyeceği kanısında. Ancak bugüne kadar olanlar karşısında NSA’dan çok ses yükselmemiş olması da, yazının başlığında sorduğumuz soruyu en azından düşündürmeye yetiyor.