Uzun yıllar kişisel bilgisayar pazarında karşı karşıya gelen ve 2000’lerin ortasından itibaren pazar payının önemli bir kısmını Intel’e kaptıran AMD, Zen mikromimarisi ile adeta hayata döndü. Mikromimariyi baz alan Ryzen ile masaüstünün ardından dizüstü bilgisayarlarda da güç kazanmaya başlayan şirket, Zen’in meyvelerini sunucu tarafında da toplamaya başlıyor.
Şu anda satılan her 6 sunucu işlemcisinden birisi Zen mikromimarisi üzerine kurulu Epyc ailesine ait. Epyc Milan’ı tanıtması sonrasında, bu yılın ikinci çeyrek verilerine göre şirket yüzde 16 ile rekor bir pazar payı elde etti.
Bunun ardında elbette rekabetin kızışmasıyla ortaya çıkan uygun fiyatlandırmanın da etkisi var.
Diğer yanda yaşanan çip krizi ise bu rekabetin nasıl ilerleyeceğini bize gösterecek. AMD şu anda Intel’in fiyat düşüşü salvolarına yanıt vermekte zorlanıyor, zira üretim problemleri yaşıyor. Intel ise 10 nm’nin altında üretime geçiş yaparken ve Ice Lake üretimin ilk döneminde tedarik sıkıntılarıyla karşılaşmıştı. Ancak şu sıralar Intel daha agresif hareket ediyor.
İlk çıkan kaybeder
Bu, Intel’in ilk fiyat savaşı değil. Çip devi daha önce de birkaç kez buna benzer durumda kaldı, ancak istediğini tam olarak elde edemedi. Düşünüldüğünde, düşük fiyatlarla rakibi devre dışı bırakmak kulağa mantıklı geliyor olabilir, ancak x86 sunucu pazarı gibi oligopol pazarında, dikkat edilmesi gereken başka noktalar da var.
Intel ve AMD’nin içinde olduğu bu iki başlı pazarda fiyat savaşına tutuşmak, iş yönetimi kitaplarına bakarsanız, hiç mantıklı değil. Bu savaşın sonunda iki firma da üretimini öncekine göre artırmak ve aynı kara razı olmak durumunda kalabilir. Çünkü bu durum ürün başına satışı azaltan bir hamle olarak değerlendirilir ve buradan sadece tüketici karlı çıkar. Ancak şu da var; fiyat savaşı bir kez başladıktan sonra, indirim yapmayı ilk bırakan, en çok kaybeden olur.
İşlemci savaşı şimdilik sadece tüketiciye yarıyor, peki uzun vadede ne olacak?
Bu süreçteki bir başka kural ise, rakibin üretim kapasitesi olduğu sürece, hiçbir üreticinin fiyatlarını artıramayacağıdır.
Şimdi duruma Intel’in açısından bakalım. Bu savaş biraz riskli evet ama kesinlikle bir cazibesi de var. Çünkü AMD’nin gelir kaynakları Intel kadar geniş değil ve kendisine ait fabrikası ya da üretim tesisi yok.
Intel’in fiyatlarını düşürebilmesinin ardında ise tasarımcı olmasının yanında üretici olması yatıyor. Büyük OEM’lerle, IBM, Dell, HPE, Inspur, AWS, Microsoft gibi ölçekli iş yapan ortaklarla çalışması, sıkı fiyat pazarlığı yapma anlamında elini güçlendiriyor. Üstelik bu şirketlerin bir kısmının yıllık geliri Intel’den fazla.
Gelelim yukarıda bahsettiğimiz diğer konuya. Tedarik konusundaki sıkıntılar, sunucu üreticilerini tehdit etmeye devam ediyor. PMU’larda kullanılan entegre devreler (PMIC’ler) gibi bileşenlerdeki kusurlar, içinde olduğumuz dönemdeki sunucu satışlarını doğrudan etkiliyor. Peki bizi daha ne gibi problemler bekliyor Intel, üretim maliyetlerini daha da azaltmak için yeni tasarımlar yapmaya devam ediyor. Bu durum sunucu pazarına göz diken ARM tasarımlı x86 çiplere karşı Intel’in konumunu güçlendiriyor ve Fujitsu, Ampere ve Huawei gibi oyunculara karşı uzun vadede sağlam durabilmesini sağlayabilir.
Intel’in oyun planı üretim tesislerine sahip olmanın avantajı üzerine kurulu
Intel büyüklüğündeki bir yarıiletken üreticisinin marjinal maliyetleri, ortalamanın altında, çünkü kapasite artışı sonrasında artık ek girdiler ilk kez sabit gider anlamına gelmiyor. Bu maliyet yapısı, Intel’in düşük fiyatlara inerken üretimi artırabilmesini sağlıyor.
Fakat bu durum AMD için geçerli değil. AMD’nin Epyc ve Ryzen işlemci ailelerini Tayvan’daki üretim bantlarından çıkarması güçleşiyor. AMD’nin Intel gibi yükü paylaşabileceği önemli ortakları yok.
Diğer yandan Intel, dikey ve entegre bir sisteme sahip. Üretim ve geliştirme tamamen kendi kontrolündeki bir tedarik zincirinde gerçekleşiyor.
Fiyat savaşı bir kez başladıktan sonra, indirim yapmayı ilk bırakan, en çok kaybeden olur.
Ayrıca şirket kendi üretim kabiliyetlerini Samsung ve TSMC gibi rakiplerine de Intel Foundry Services adıyla sunmaya başladı.
Bu da kendi maliyet dinamiklerinden kaçınmasına yardımcı oluyor.
Henüz çok genç olan bu üretim iş alanı, buna karşın ilk başarılarını elde etti bile. Amazon Web Services, Intel’in çip paketleme hizmetlerini kullanmak, Qualcomm gelecek çip tasarımlarında Intel’in 20 Angstrom sürecinden (1 Angstrom = 0,1 nanometre) faydalanmak istiyor.
Kendi üretim hatlarını açan Intel’in birkaç farklı hedefi var. Bir yandan yeni gelir kaynakları üretmek, diğer yandan kapasitesini daha verimli kullanmak istiyor. Yarıiletken tesislerinin sabit masraflarını düşürmeyi hedefleyen şirketin projesi, ABD-Çin ticaret savaşının temelinde yatan ulusal güvenlik çerçevesinden bakıldığında da kolayca pazarlanabilir gibi duruyor.
Ekim ayında yüksek çip ihtiyacı ile kapısını çalan ABD Savunma Bakanlığı’nın ihalesini alan şirket, ABD hükümetinin yüksek güvenlikli entegre devrelerinin tasarım ve üretim ihtiyacını desteklemek için IBM, Cadence ve Synopsys gibi endüstri liderleriyle beraber çalışmayı planlıyor.
Intel bir yandan yeni gelir kaynakları üretmek, diğer yandan üretim kapasitesini daha verimli kullanmak istiyor.
Intel’in şu anki en gelişmiş üretim teknolojisi olan 18A sayesinde test çipleri tasarlayıp üreterek ulusal tedarik zincirinin dayanıklılığını artırırken, diğer yandan bir fikri mülkiyet ekosistemi yaratmak ise şirketin nihai hedefi olarak görülüyor.
Yeni üretim tesisleri 2024’te açılacak
Intel’in bu hedefe ulaşmasına katkı sağlayacak iki tesis, beğenilen Ocotillo kampüsü içerisindeki Fab 52 ve Fab 56.
20 milyar dolar ile ABD’nin Arizona eyaletinin tarihindeki en büyük yatırımı yapan şirketin 36 milyar dolarlık borcu toplam varlıklarına oranla yüzde 45 seviyesinde. Karşılaştırmak isterseniz, AMD’nin borç düzeyi sadece yüzde 4,4.
Bu iki fabrikanın 2024 yılında üretime başlaması planlanıyor. Elbette, bu tarihi Intel’in rahat bir nefes aldığı yıl olarak da şimdiden işaretleyebiliriz.
AMD, Meta ve Microsoft anlaşmalarıyla rahat bir nefes aldı
Diğer yandan çatı şirket adını Meta yapan Facebook’un kasımda AMD ile yaptığı anlaşma, Intel’in işini güçleştireceğe benziyor. Meta’nın veri merkezi bilgisayarlarındaki işlemcilerin AMD Epyc olacağı haberi, kısa sürede AMD’ye yüzde 13 hisse artışı sağladı.
Şirket ayrıca sunucuların ek belleğe sahip yeni modellerini de Microsoft’a Azure bulut bilişim hizmetinde kullanmak üzere verecek.
Intel’in üretim kabiliyetlerine teknik başarılarla yanıt veren AMD, ayrıca yapay zeka iş yüklerini daha iyi taşıyan bir grafik işlemciolan MI200 Instinct’i de görücüye çıkarırken, 2022’de piyasaya çıkacak yeni nesil işlemciler konusunda da ipuçları paylaştı.
Şirket, önümüzdeki sene sunucu işlemcilerinin dördüncü neslinde 100’den fazla çekirdeği kullanıma sunacak. Epyc’in yeni modelleri TSMC tarafından 5 nm mikromimari ile üretilecek.
AMD’nin Meta anlaşması, şirketin satış konusundaki başarılarının da yükseldiğini gösteriyor. Bugüne kadar hep mühendislik şirketi olmasıyla gurur duyan AMD, bugün interneti koşturan devasa bilişim ağlarının en büyük operatörlerinin tümüne işlemci tedarik ediyor. AMD’nin geri dönmesinde önemli bir rol sahibi olan CEO’su Lisa Su’nun planlarının işe yaradığı görülüyor.
Ancak AMD’nin tek savaşı Intel ile değil. Tıpkı Intel’in akıllı telefon alanın yıllarca hüsranla sonuçlanan denemeleri gibi, AMD de son dönemde grafik alanında Nvidia ile benzer bir yarış içerisinde. Grafik çiplerinin yapay zeka işlemlerini geleneksel işlemcilere göre son derece hızlı gerçekleştirmeleri ve kripto madencilik için grafik çiplerinin tercih edilmesi, bu pazarı çip krizinin ortaya çıkmasında bile rol oynayacak kadar büyük bir hale getirdi.
Ancak her ne olursa olsun, iki şirketin kapışmasının ekosisteme yaradığını söylemek mümkün. Sunucu pazarındaki büyüme, çip odaklı girişimlerin sayısının artmasına ve elektronik satın alan şirketlerin kendi içlerinde çip tasarım çalışmalarına başlamalarına sebep oldu.
İşlemci dünyasının geleceği bu konuların çözümüne bağlı
Bu savaşın sonuçlarını iki devin hamlelerinden çok daha fazlası belirleyecek. Zira dünyadaki yarıiletken üretiminin yüzde 63’ü ufak bir ada-devlet olan ve bağımsızlığı periyodik olarak Çin tarafından reddedilen Tayvan’da gerçekleşiyor. Anlayacağınız, dünyanın diğer ucunda da sular hareketli.
1949’daki iç savaştan bu yana bölünen iki ülkeden büyük kardeş olan Çin’deki yönetimler, Tayvan’ı kendi bölgesi olarak görmek istediğini sık sık dile getiriyor.
Son dönemde savaş uçaklarının üzerinden uçtuğu ve uzun yıllardır hiçbir küresel organizasyona kendi adıyla katılmasına izin verilmeyen Tayvan konusunda ise ses çıkaran tek ülke Japonya oldu. Savunma Bakanı Yasuhide Nokayama Batılı ülkeleri “uyanmaya” ve “demokratik bir ülke olan Tayvan’ı korumaya” çağırdı. Japonya Başbakan Yardımcısı Toro Aso ise Tayvan yönetimine Çin tarafından el konmasının “var oluşsal bir tehdit” olacağını belirtti.
Son dönemde yaşadığımız çip krizi, birçok sektörün Asyalı tedarikçilere göbekten bağlı olduğunu gösterirken, bu durumun üretim ve tedarik zincirleri açısından ne kadar tehlikeli olabileceği de tüm dünyada anlaşıldı. ABD ve Avrupa Birliği, yarıiletken endüstrisini Asya’nın dışına taşımak için planlarını eyleme geçirmeye başladılar. Üretimdeki ani bir çöküş, işlemci fiyatlarının yaşanan ve kurumsal BT dünyasını hareketlendiren bu düşüşün kısa sürmesine sebep olabilir.
Bu yazı Digital Report Dergisi 11. sayısında yayınlanmıştır.