Çağla Pınar Tunçel Tasarımcı / Castamono
Modanın sürdürülebilirliği nasıl oluyor ki! Akla ilk gelen çözüm “Fast fashion” dediğimiz hızlı moda markalarının ve tek atımlık kıyafetlerin azalarak bitmesi. Ancak moda sektörünün sürdürülebilirliği(!) ise maalesef her sezona özel yeni ürünlerin üretilmesi ilkesine dayanıyor.
Castamono markamı kurarken tam da bu konudan ilhamla, anneannelerimizin sandıklardan çıkardığı ve ergenliğim boyunca asla kullanmam dediğim, evlenince baş tacı ettiğim o dokuma kumaşlardan yola çıktım, çünkü hızlı moda ile savaşmak yerine, zamansız parçalar ile aşk yaşamak daha mantıklı geldi. Kimono gibi yine her dönemin modasına uyacak, mümkünse doğal boyama ile taçlandıracağım ürünler üretmeye çalıştım. Ama ben kimim ki? Bir küçük işletme…
Büyük markaların Covid 19 sürecinden sonra neler yaptığını merak ettim. Öncelikle bu müthiş markaların “Dünyayı o kadar çok seviyoruz ki!” koleksiyonlarına aldanmamak bu “Al al, giyin giyin” mottosuna öyle güzel eşlik ediyorlar ki, melodi asla bozulmuyor.
Peki, sürdürülebilirlik adına hiç mi bir şey yapılmıyor veya bu çirkin uygulamalarının önünde herhangi bir yasal yaptırım yok mu? Evet yavaş yavaş kumaştan başlayarak çeşitli adımlar atılmaya başlandı.
Örneğin polyester gibi bir malzeme yerine daha organik pamuk veya ipek gibi doğal elyaf kullanımına başlandı, ha diyeceksiniz, dünyada yaygın olan, koza içindeki tırtıl veya kelebeğin fırınlanarak ölmesine yol açan “böcek boğma” yöntemini, en az tüyleri yolunan kaz videoları gibi acı bir ifadeyle izlemiş bir insan olarak bu konuya da daha farklı bakmaya başladım. Yani bir şekilde hayvanlara zarar vermeden giyinemiyor mu bu insanoğlu pardon çocuğu? Her şeyin veganı oluyor da kumaşların neden veganı olmasın?
Kaktüs ve mantar derisi giymez misiniz?
Bu anlamda çok güzel yeni gelişmeler var; mesela geçtiğimiz senelerde kaktüs derisinden kıyafet üretildi. Meksikalı Velarde ve Cázarez kardeşler, kaktüsleri, 3 gün güneşin altında bekletip kurutarak vegan bir deri elde etmeyi başardılar. Bir diğer çözüm ise mantar derisi. Mylo markası, Miselyum adı verilen, mantarların sonsuz yenilenebilir yeraltı kök sistemini oluşturan bir deri üreterek, şimdiden Stella McCartney ve Adidas ile marka işbirlikleri yapmaya başladılar.
Söylemeye gerek yok sanırım, kaktüs ve mantar derisi biyolojik olarak parçalanabilir olduğu için zararlı bir atık sınıfına girmiyorlar.
Ve gelelim boya konusuna… İşlenmiş boyalar arasında maalesef %100 zararsız bir boya yok, ve yine hem insan sağlığına hem de çevreye karşı büyük bir suç işliyoruz. Endüstriyel atık sular içerisinde tekstil atık suları, içerdikleri çok çeşitli kimyasallar ve boyalar nedeniyle büyük bir sorun. Zaman zaman ülkemizde ağır cezalar yiyen tekstil fabrikalarının bu anlamda araştırma üniversiteleri ile birlikte projeler geliştirirerek hali hazırdaki filtreleme operasyonlarını hızlandırmasını kalpten diliyorum.
Bunun organiği yok mu Çağla Hanımcım diyecekler için geçiyorum soğan kabuğunun ve zerdeçalın faydalarına….
Evet yanlış duymadınız, soğan kabuğu, bazen nar, bazen yeşil bir yaprak.. Yüzyıllardır Anadolu’da kullanılan doğal boyama tekniklerine evdeki kilimden, her türlü giysiye pek çok yerde aşinayız aslında. Şu an ne güzel ki çeşitli sabitleştiriciler ile buna mordanlama deniyor, sebzelerden ve meyvelerden tamamen doğal boyalar üretebiliyorsunuz.
Ancak doğal boya hammaddesinin büyük miktarlarda elde edilmesi ve sürekliliğinin gerekmesi, standardizasyon zorlukları, kullanılan doğal boya kaynağına bağlı olarak yüksek olabilen boyama maliyetleri ve sınırlı olabilen renk paleti gibi bazı olumsuz genel kabuller var.
Öncelikle bu müthiş markaların “Dünyayı o kadar çok seviyoruz ki!” koleksiyonlarına aldanmamak bu “Al al, giyin giyin” mottosuna öyle güzel eşlik ediyorlar ki, melodi asla bozulmuyor.
Monttan geri dönüştürülmüş bir çadır mı? Çok mantıklı dostum!
Türkiye genelinde tekstil atıklarının toplanması konusunda belediyeler ve sivil toplum örgütleri dışında bir çalışmaya pek rastlamadım. Hepimizin sokaklarda gördüğü büyük giysi kumbaraları, Beşiktaş Belediyesi’nin Covid 19 nedeniyle ara verdiği Dost Eller kıyafet kampanyası dışında, ne yapılıyor diye şöyle bir araştırmak istedim ve rejenere iplik üretiminden haberdar oldum. Bu iplikten çadır üretimi ve satışı yapma amacıyla için çadır bezi üretilmesi veya outdoor kıyafet üretim ve satış amacıyla kumaş üretilebiliyor.
Sürdürülebilir modadaki teknolojini etkisi nasıl olabilir derseniz…
- Tasarım sürecinde israfı azaltmak için dijital 3D örnekler hazırlamak.
- Daha fazla tedarik zinciri şeffaflığı için Blockchain: . Halka açık ve değişmez olarak bir blockchain, hammaddeden bitmiş ürüne kadar tüm tedarik zinciri boyunca her bir adımı kaydedebilir. Bu şekilde tüketiciler, giysilerinin geçtiği tüm tedarik zincirini izleyip doğrulayabilir ve sözde(!) sürdürülebilirliğini değerlendirebilir.
- Gönderim emisyonlarını azaltmak için Sanal Giydirme ve Mobil Vücut Taraması: Sanal denemelerle eşleştirilmiş mobil vücut taraması, giysinin bedeninize uygun olup olmadığını daha doğru bir şekilde belirleyebilir. Sonuç olarak, denemek ve geri göndermek için birden fazla beden sipariş etmek zorunda kalmadan çevrimiçi alışveriş kararları daha seçici bir şekilde verilebilir.
Zaman zaman ülkemizde ağır cezalar yiyen tekstil fabrikalarının bu anlamda araştırma üniversiteleri ile birlikte projeler geliştirirerek hali hazırdaki filtreleme operasyonlarını hızlandırmasını kalpten diliyorum.
Yani teknoloji bu kadar ilerlemiş, artık neredeyse her şeyin geri dönüştürüldüğü şu süreçlerde yapabileceğimiz o kadar alternatif yol varken, modanın sürdürülebilirliğinden bahsetmek mümkün. Bize düşen, bu fast fashion bile olsa, önce markayı ve tedarikçi zincirini tanımak. en büyük markaların tedarikçileri aşağı yukarı aynı zaten, o nedenle peşini sürmek çok da zor olmayacaktır. Defolu ve atık kumaşların nasıl ve ne şekilde tekrar değerlendirmeye alındığını sorabiliriz mesela değil mi? Markaya istediğimiz ceketin L bedeni sormaktan daha önemli ve öncelikli sanki.
Bu yazı Digital Report Dergisi 10. sayısında yayınlanmıştır.