Avrupa’nın üç farklı ülkesinde kullanılan akıllı şehir teknolojileri, trafik çilesini azaltırken, çevreyi koruyor ve acil durum hizmetlerini hızlandırıyor.
Danimarka’nın başkenti ve aynı zamanda en yüksek nüfuslu şehri olan Kopenhag ile başlayalım. Nüfusun yarıya yakını işe bisikletle gidiyor. Elbette bunda Kopenhag’ın küçük (bisikletle bir ucundan diğer ucuna gitmek bir saat civarında sürüyor) ve düz bir şehir olmasının katkısı büyük.
Şehrin her yerinde bisiklet yolu her iki şeritte de gidiş ve gelişe izin veriyor. Ayrıca sürücüler (Avrupa’nın kalanında olduğu gibi) hem bisikletlilere hem yayalara saygılı. Kanunlar da bisikletlilere ya da yayalara çarpma hâlinde ciddi cezalar içeriyor.
Kopenhag’daki bu kargo bisikletlerini, içlerinde de insanların çocuklarını görmek mümkün. Şehrin ne kadar güvenli olduğunu pek kaza yapmamalarından anlayabilirsiniz.
Kopenhag: Bisikletliyi seven şehir
Ancak trafiğin yoğun saatlerinde bisikletliler, her ne kadar kendi yolları olsa da, ışıklarda birikiyor. Motosikletliler gibi, bazen bir dönüşten geçmek için birkaç ışık beklemeleri gerekebiliyor.
Şehirde trafiğe çözüm bulmak için 3 milyon euro yatırım yapıldı. Geniş ölçekte, trafik akışını analiz etmek için çok sayıda algılayıcı şehrin belirli noktalarına konuldu. Bu algılayıcılardan gelen verilere göre, trafik ışıklarının süreleri otomatik olarak değiştirilebiliyor.
Şehir yönetimi, özellikle bisiklet ve otobüsle seyahat edenler için ulaşım sürelerini kısaltmayı hedefliyor. Bunun insanları rahatlattığı kadar, otobüs ve bisiklet kullanımını teşvik etmesi de bekleniyor.
Bologna’da otobüsler %20 daha hızlı
İtalya’nın kuzeyinde yer alan Bologna şehrinde trafik ışıklarının yüzde 70’i uzaktan kontrol ediliyor. 1.000 adet algılayıcı gerçek zamanlı olarak çalışıyor. Bu algılayıcılar, tıpkı Kopenhag’daki gibi özellikle otobüsler için zamanlayıcı işlevi de görüyorlar.
Her üç saniyede bir, ışık yönetim sistemi her kavşaktaki kuyruğu tahmin değerlendirerek, trafik oranını tahmin ediyor, dönüş yapan araçların oranını hesaplıyor ve ışıkları buna göre ayarlıyor. Ek olarak, 900 adet otobüsün geçtiği 140 durakta, tahmini bekleme süreleri de görüntüleniyor.
Otobüslerin zaman kazanması için ışıkları otobüslerin konumuna göre ayarlayan sistem, şehir merkezinde yüzde 20 zaman kazandırabiliyor.
Saydam anlayış ile herkes uygulama geliştirebilir
Belçika’nın başkenti olan Brüksel de, yüzölçümünün küçük oluşuyla, yukarıdaki iki şehirden farklı değil. Şehirde iki alanda gelişme görülüyor.
Bunlardan ilki olan taşımacılık sektöründe, AB düzeyinde açık veri kullanımına katkı sağlanıyor. Open Transport Net (OTN) adını taşıyan proje, verileri halka, geliştiricilere ve topluluklara açıyor. Bu veri setleri ile, örneğin Issy-les-Moulineaux şehrinin park yerini haritalandırmak mümkün. Daha sonra bu veriyi kullanarak bir park uygulaması yazılabiliyor.
Topluluklar ise uyumlu veri biçimleri sayesinde, farklı bilgi kaynaklarını birleştirebiliyorlar. TomTom ve Orange ile yapılan işbirliği, trafik verilerinin paylaşımını kapsıyor. Bu da, sadece trafik ışıklarını ayarlamak için değil, acil durum hizmetlerinin yönlendirilmesindeki verimliliği de artırıyor.
Gelecekte hem şehirler hem taşıtlar akıllanacak
Üç şehir de, Nesnelerin İnterneti, Büyük Veri ve yenilikçilik, hayat kalitesini artırıyor. Bir diğer alkış da, açık kaynaklı sistem destekleyen Brüksel için gelsin.
Peki tüm sorumluluk şehir yönetimlerine mi düşüyor? Elbette hayır. Yukarıda saydığım teknolojiler, araçlarda da kullanılmaya başlanacak. Birbiriyle konuşan araçlar, belki bir şehir uygulamasına bağlanarak trafik durumunun bulut üzerinde oluşmasını, daha sonra yapay zekanın bizlere yol göstermesini sağlayacak. Bu taşıtları tercih edenler daha az trafikten etkilenirken, birbirinin hızını ve kesin konumunu bilen araçlar sayesinde, kaza oranları da azalacak.