2023 yılı bilhassa teknoloji okuryazarları için tam bir üretken yapay zeka çılgınlığıydı. Evvelden soyut algıladığımız ve erişilmez gördüğümüz yapay zeka araçları, bugün tüm gerçeklikleriyle, günlük rutinimizin zaruri birer parçaları haline geldiler.
ChatGPT, Midjourney, DALL-E ve Copilot sektörü yaktı, kavurdu. Kullanırken insanı sanki hile yapıyormuş gibi hissettiren bu araçlar tüm nimetlerinin yanı sıra; gerek felsefi gerek etik birçok soru başlığını da tartışmaya açtı.
Dürüst olalım, ilk çıktılar oldukça etkileyiciydi. Algoritmalar tarafından kaleme alınan şiirler, kelimelerden doğan resimler, Jetgiller’e gerçek zamanlı olarak tanıklık etmek gibiydi. Sözümüz meclisten dışarı ancak tatlı karlılık potansiyellerini bir çırpıda fark eden birçok organizasyon ve kişi de; yapay zekanın bugün burun kıvıracağımız ilk üretimlerini, bulabildiği her platformda yüceltiverdi.
İlk eleştiri dalgasının kurbanları -kimi için görece keyifli kimi için ise basmakalıp üretimleriyle- kendini yapay zeka sanatçısı olarak tanıtan kimseler oldu. Sanatçı olmanın belki de yalın koşulu olan yaratıcılık, insanoğlu tarafından eğitilen makinelerin komut giricilerine atfedilince ortalık bir hayli karıştı. Şimdiye dek “artistlik yapma” uyarısı hiç bu denli çift yönlü olmamıştı.
Ömrünün baharında bir teknoloji
Özünde, üretken yapay zeka öğrenme ve üretme prensibiyle çalışır, yaratma prensibiyle değil. Yaratıcılık, insan tecrübesinin en özgün ve karmaşık tezahürlerinden biridir. Yaratıcı eylem, sadece yeni ve özgün fikirler üretmekle ilgili değildir; aynı zamanda bu fikirlerin anlam ve değeri, bu sürecin ardındaki bilinç ve niyetle bağlantılıdır. Bilinç, insanın dünyayı deneyimlemesi, anlamlandırması ve yeniden şekillendirmesidir. Yaratıcılık ise bu bilinçli deneyimin bir yansımasıdır. Peki, yapay zeka bilinçten yoksunsa, yaratıcı olarak kabul edilebilir mi?
Evvelden soyut algıladığımız ve erişilmez gördüğümüz yapay zeka araçları, bugün tüm gerçeklikleriyle günlük rutinimizin zaruri parçaları haline geldiler.
Yapay zeka, karmaşık algoritmalar ve veri işleme teknikleri kullanarak belirli görevleri yerine getirir. Ancak bu süreçler, insan bilincinin ve sezgisinin karmaşıklığından yoksundur. Yapay zekanın öğrenme ve problem çözme yetenekleri, büyük veri setlerinden çıkarılan kalıplara dayanır. Bu mekanik öğrenme süreci, insan yaratıcılığının özünde yatan kendiliğindenliği ve derin anlam arayışını içermez. Bir çocuğa resim çizmeyi öğrettiğinizi düşünün. Öncelikle ona çeşitli resimler gösterir, çizgi, şekil ve renk kavramlarını detaylıca açıklarsınız. Zamanla, yeterince örnek gördükçe, çocuk kendi resimlerini çizmeye başlar; sadece gördüklerini kopyalamakla kalmaz, kendi yorumlarını ve yaratıcılığını da işin içine katarak özgün eserler ortaya koyar. Üretken yapay zeka da benzer şekilde çalışır, lakin boya kalemleri ve kağıt yerine geniş veri kümeleri kullanır.
Pek tabii, yapay zeka olgunlaştıkça bilgiyi işleme, uyum sağlama ve öğrenme becerisi katlanarak artacak. Bu sayede çıktıları iyileşecek ve insancıllaşacak. Ancak yapay zekaya yaratıcı diyebilir miyiz, yoksa onu yaratıcılığın katalizörü olarak mı görmeliyiz? Bugün tanıklık ettiğimiz halini hafife mi alıyoruz, yoksa ciddi bir potansiyelle mi karşı karşıyayız?
Özünde, üretken yapay zeka öğrenme ve üretme prensibiyle çalışır, yaratma prensibiyle değil. Yaratıcılık, insan tecrübesinin en özgün ve karmaşık tezahürlerinden biridir. Yaratıcı eylem, sadece yeni ve özgün fikirler üretmekle kalmaz; aynı zamanda bu fikirlerin anlam ve değeri, bu sürecin ardındaki bilinç ve niyetle bağlantılıdır.
Materyalist perspektif
Materyalist perspektif, tüm zihinsel süreçlerin fiziksel ve biyolojik süreçlerin bir sonucu olduğunu savunur. Eğer insan beyni bir biyolojik makine olarak algılanabiliyorsa, aynı prensipler yapay zeka için de geçerli olabilir mi? Bu bakış açısına göre, insan beyni ve yapay zeka arasında, karmaşıklık ve işleme kapasitesi dışında temel bir fark yoktur. Ancak, bu materyalist yaklaşım, bilincin öznel deneyimini ve yaratıcı sürecin derin anlamını yeterince açıklayabilir mi?
Dualist perspektif
Dualist perspektif, zihinsel süreçlerin fiziksel süreçlerle tamamen açıklanamayacağını savunur. Bilinç, maddi dünyanın ötesinde bir gerçekliktir ve bu gerçeklik, yaratıcı eylemler için temel bir rol oynar. Yapay zeka bilinçten yoksundur ve bu nedenle gerçek anlamda yaratıcı olamaz. Yaratıcılık, sadece yeni ve özgün fikirler üretmek değil, aynı zamanda bu fikirlerin ardında yatan bilinçli niyeti ve derin anlamı da içerir. Bu bağlamda, yapay zekanın yaratıcılığı, insan yaratıcı sürecinin derinliğine ulaşamaz.
Post-hümanist perspektif
Post-hümanist perspektif, insan ve makine arasındaki sınırların bulanıklaştığını savunur. Bu bakış açısına göre, yaratıcılık sadece insanlara özgü bir özellik değil, daha geniş bir çerçevede değerlendirilebilir. İnsan ve makine arasındaki etkileşim, yeni bir yaratıcı alan açabilir ve yapay zeka bu alanın bir parçası olarak kabul edilebilir. Ancak burada da temel soru şudur: Bu yaratıcı alanın merkezinde insan bilinci ve deneyimi mi olmalıdır, yoksa yapay zeka gerçekten bağımsız bir yaratıcı varlık olarak mı kabul edilmelidir?
Dijital dönüşümün sınırları
Yapay zekanın yaratıcı potansiyelinin sınırlarını tartışırken, dijital dönüşümün insana özgü yetenekler üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. İnsanlar, tarih boyunca teknolojik ilerlemelerle birlikte yeteneklerini ve yaratıcılıklarını yeniden tanımlamışlardır. Gutenberg’in matbaası, sanayi devrimi ve internetin yaygınlaşması gibi dönüm noktaları, insanoğlunun düşünce ve yaratıcılık biçimlerini kökten değiştirmiştir. Bugün, yapay zeka bu dönüşümün merkez figürüdür.
Ancak dijital dönüşümün getirdiği bu yeni yaratıcı alanlar, beraberinde bazı tehlikeleri de getiriyor. Yapay zekanın, bireylerin özgün yaratıcılığını gölgede bırakma riski, üzerinde dikkatle durulması gereken bir mesele olarak görülüyor.
Geldik milyon liralık soruya: Yapay zekanın ürettiği eserlerin gerçek sahibi kimdir? Bir algoritma mı, onu eğiten insan mı, yoksa her ikisinin sentezi mi? Geleneksel anlamda telif hakkı, insan yaratıcıları korumak için tasarlanmıştır. Ancak, yapay zeka tarafından oluşturulan eserler, bu geleneksel çerçeveleri bir hayli zorluyor. Bir yapay zekanın ürettiği bir resim ya da yazı, bu zekayı programlayan ve ona veri sağlayan kişinin mi, yoksa yapay zekanın kendisinin mi telif hakkına tabidir? Hukuki ve etik tartışmalar, bu noktada devreye giriyor ve meseleyi daha da derinleştiriyor.
Algoritmik önyargılar ve toplumsal eşitlik
Algoritmaların tarafsız olduğu varsayımı, her ne kadar cezbedici olsa da, gerçek dünya verileri ve insan eliyle kodlanmış sistemler üzerinden çalışmaları dolayısıyla önyargılardan tamamen arınmış olmaları pek mümkün değildir. Algoritmalar, eğitildikleri verilerdeki önyargıları ve kalıpları öğreniyor ve bunları yeniden üretebiliyorlar. Bir yandan bu durum, toplumsal eşitlik açısından da soru işaretleri yaratıyor. Verilerin doğruluğu ve çeşitliliği, bu bağlamda gerçekten de kritik öneme sahiptir. Yapay zekanın adil kararlar verebilmesi için, eğitildiği verilerin doğru ve temsil ettiği toplumun tüm kesimlerini kapsayacak şekilde çeşitli olması gereklidir. Aksi takdirde, yapay zeka sistemleri, belirli grupları sistematik olarak dezavantajlı hale getirebiliyor ve mevcut eşitsizlikleri daha da derinleştirebiliyor. Bu yüzden, verilerin titizlikle seçilmesi ve sürekli olarak gözden geçirilmesi elzem görünüyor.
Yapay zekanın adil ve kapsayıcı kullanımı, hem geliştiricilerin hem de kullanıcıların ortak sorumluluğundadır. Geliştiriciler, algoritmaların önyargılardan arınmış olmasını sağlamak için çeşitli teknikler ve yöntemler geliştirmelidir. Kullanıcılar ise, bu teknolojileri bilinçli ve etik bir şekilde kullanmalı, olası önyargı ve adaletsizliklere karşı sürekli olarak tetikte olmalıdır.
Akademik bulgular
Nature dergisinde yayımlanan “The current state of artificial intelligence generative language models is more creative than humans on divergent thinking tasks” başlıklı araştırma, yapay zekanın yaratıcı potansiyelini insanlarla karşılaştırmalı olarak değerlendiriyor. Çalışma, insan katılımcılar ve GPT-4’ü, Alternatif Kullanımlar Görevi (AUT), Sonuçlar Görevi (CT) ve Ayrık Çağrışımlar Görevi (DAT) gibi yaratıcı düşünmeyi ölçen testlerde karşılaştırıyor.
- Alternatif kullanımlar görevi: Bu görevde katılımcılardan, yaygın bir nesne için olabildiğince çok yaratıcı kullanım bulmaları isteniyor. Özgünlük (yanıtların özgünlüğü), akıcılık (yanıt sayısı) ve detaylandırma (geçerli yanıt başına kelime sayısı) gibi ölçütler değerlendiriliyor. Bulgular, GPT-4’ün insanlardan daha özgün ve detaylı yanıtlar verdiğini gösteriyor. GPT-4’ün özgünlük puanları, verilen fırsat sayısına bağlı olarak insanlardan daha yüksek bulunuyor.
- Sonuçlar görevi: Bu görevde katılımcılardan, belirli bir durumun olası sonuçlarını listelemeleri isteniyor. Bağımsız t-testi sonuçları, insanlarla GPT-4 arasında toplam akıcılık açısından anlamlı bir fark olmadığını ortaya koyuyor. Ancak, GPT-4’ün detaylandırma puanları insanlardan anlamlı derecede daha yüksek çıkıyor. Özgünlük açısından, GPT-4, belirli uyaran türlerine bağlı olarak daha yüksek özgünlük gösteriyor.
- Ayrık çağrışımlar görevi: Bu görevde, katılımcılardan birbirinden olabildiğince farklı 10 isim bulmaları isteniyor. GPT-4’ün yanıtları, anlam uzaklığı açısından insanlardan daha yüksek puanlar alıyor. Bu, GPT-4’ün daha geniş ve farklı çağrışımlar yapabildiğini gösteriyor. İnsan katılımcılar daha geniş bir tekil yanıt yelpazesi sunsa da, bu durum anlam uzaklığı puanlarına avantaj sağlamıyor.
Gutenberg’in matbaası, sanayi devrimi, internetin yaygınlaşması gibi dönüm noktaları, insanoğlunun düşünce ve yaratıcılık biçimlerini kökten değiştirmiştir. Bugün, yapay zeka bu değişimin merkez figürüdür.
Araştırmaya ait bulgular, yapay zekanın her bir yaratıcı düşünme ölçütünde insanlardan daha iyi olduğunu gösteriyor.
Nature dergisinde yayımlanan “Best humans still outperform artificial intelligence in a creative divergent thinking task” adlı bir başka araştırma, insan katılımcılar ile üç yapay zeka sohbet botunu (GPT-3, GPT-4, Copy.ai), yine Alternatif Kullanımlar Görevi kullanarak karşılaştırıyor.
Bulgular, yapay zeka sohbet botlarının insanlardan daha özgün ve detaylı yanıtlar verdiğini gösteriyor. GPT-4, özellikle özgünlük ve detaylandırma puanlarında insanlardan daha yüksek sonuçlar elde ediyor. Ancak, en başarılı insan katılımcıların yanıtları en başarılı yapay zeka yanıtları ile rekabet edebiliyor. Araştırmaya ait bulgular, yapay zekanın yaratıcı düşünme görevlerinde ortalama olarak insanlardan daha yaratıcı olduğunu ortaya koyuyor.
Lakin yapay zekanın yaratıcı potansiyelini değerlendirmek, karmaşık ve çok boyutlu bir konudur. Yaratıcılığın ölçülmesi, hem nicel hem de nitel yaklaşımlar gerektirir. Nicel yaklaşımlar, objektif ve sayısal verilere dayanırken, nitel yaklaşımlar ise öznel ve kalitatif değerlendirmelere odaklanır.
Algoritmaların tarafsız olduğu varsayımı, her ne kadar cezbedici olsa da gerçek dünya verileri ve insan eliyle kodlanmış sistemler üzerinden çalışan bu sistemlerin önyargılardan tamamen arınmış olmaları pek mümkün değildir.
Nicel ölçüm yöntemleri, yaratıcılığı objektif ve tekrarlanabilir verilerle değerlendirmeye çalışır. Bu yöntemler, belirli kriterlere göre puanlama ve analiz yapmayı içerir.
- Semantik mesafe analizi: Bu yöntem, verilen yanıtların özgünlüğünü ölçmek için yanıtlar arasındaki anlamsal (semantik) mesafeyi hesaplar. YZ ve insan yaratıcı ürünlerinin birbirlerine ne kadar uzak olduğu, özgünlük ve yenilik derecesini belirlemek için kullanılır. Örneğin, bir nesne için verilen alternatif kullanımlar arasındaki mesafenin büyük olması, daha yaratıcı ve beklenmedik yanıtlar anlamına gelir.
- Yanıt sayısı: Katılımcıların belirli bir süre içinde ürettikleri yanıtların sayısı ölçülür. Daha fazla yanıt, daha yüksek akıcılık anlamına gelir ve bu da yaratıcı düşünme kapasitesinin bir göstergesidir.
- Yanıtların detaylandırılması: Yanıt başına düşen kelime sayısı ve yanıtların detay seviyesi ölçülür. Daha detaylı yanıtlar, daha derinlemesine düşünmeyi ve yaratıcı süreçlerin daha karmaşık olmasını gösterebilir.
- Nitel ölçüm yöntemleri, yaratıcı ürünlerin kalitesini ve öznel değerini değerlendirmeye odaklanır. Bu değerlendirmeler genellikle uzmanlar veya katılımcılar tarafından yapılır ve yaratıcı ürünlerin yenilikçi, ilgi çekici ve anlamlı olup olmadığına dair öznel yargıları içerir.
- Uzman değerlendirmeleri: Sanatçılar, yazarlar, akademisyenler gibi alanında uzman kişiler, yaratıcı ürünleri değerlendirir ve puanlar. Bu değerlendirmeler, ürünlerin sanatsal değeri, özgünlüğü ve estetik kalitesi gibi kriterlere dayanır.
- Kullanıcı anketleri ve geri bildirim: Geniş bir kullanıcı kitlesine yapılan anketler ve geri bildirimler, yaratıcı ürünlerin toplum tarafından nasıl algılandığını ve değerlendirildiğini anlamak için kullanılır. Bu geri bildirimler, ürünlerin ne kadar yenilikçi, ilginç ve faydalı olduğu hakkında değerli bilgiler sağlar.
- Öyküleme ve anlatı analizleri: Yaratıcı ürünlerin hikaye anlatımı, karakter gelişimi ve duygusal etkisi gibi nitel özellikleri analiz edilir. Bu analizler, yaratıcı sürecin derinlemesine anlaşılmasını sağlar ve yaratıcı ürünlerin insan deneyimi üzerindeki etkisini değerlendirir.
Bu nedenle, akademik araştırmalarda kullanılan OCS gibi otomatik puanlama sistemleri, yanıtların özgünlüğünü ve detaylandırmasını objektif bir şekilde ölçebilse de insan yaratıcılığının barındırdığı içsel ve soyut nitelikleri gözden kaçırabiliyor. Yapay zekanın ürettiği fikirlerin, ne kadar özgün ve karmaşık olursa olsun, insan yaratıcılığının derinlik, niyet ve duygusal yankılanma özelliklerinden henüz yoksun olması, araştırmaların “yapay zeka daha yaratıcıdır” önermesine ise gölge düşürüyor.
Yaratıcılıkta hibrit dönem
OpenAI’ın GPT-4o dil modelini tanıtması ve Google ile Meta gibi devlerin bu alanda gerçekleştirdikleri atılımlar, yaratıcı süreçlerin geleceğine dair derinlemesine bir yeniden değerlendirme yapmamızı zorunlu kılıyor. Geleneksel dijital asistanların, yani Siri gibi yalnızca belirli komutları yerine getiren sistemlerin yerini, gerçek zamanlı olarak görüntü, ses ve yazıyı işleyebilen sofistike teknolojiler alıyor. Bu yenilikler, yaratıcı süreçlerde insan ve makine arasında eşi benzeri görülmemiş bir sinerji yaratma potansiyeline sahip. Yapay zekanın bu yeni nesli, yaratıcı süreçlerde sıkça karşılaşılan tıkanıklıkları aşmada devrim niteliğinde bir rol oynayabilir. Örneğin, bir sanatçı veya yazar, yaratıcı bir çıkmazla karşılaştığında, yapay zekadan gerçek zamanlı destek alarak yeni perspektifler ve fikirler edinebilir.
İnsan ve yapay zeka arasındaki işbirliği, yaratıcı süreçlerde yeni ve benzersiz eserlerin ortaya çıkmasına olanak tanıyabilir. Yapay zeka, geniş veri tabanlarından elde ettiği bilgilerle, insanların daha önce düşünmedikleri fikirler üretmelerine yardımcı olabilir. Bu, özellikle sanat ve tasarım alanlarında, yenilikçi ve özgün eserlerin ortaya çıkmasına katkı sağlayabilir.
Hibrit yaratıcılık olarak da adlandırabileceğimiz ve hep birlikte tecrübe ettiğimiz bu dönem; insanın yaratıcı potansiyelini genişleterek, yaratıcı süreçlerin hızını ve verimliliğini artırdığı bir süreç olabilir. Yapay zeka, tekrarlayan ve zaman alıcı görevleri üstlenerek, insan yaratıcısının daha kompleks ve stratejik işlere odaklanmasını sağlayabilir.
Problemi basitleştirmek
Tüm tartışmalar, bakış açıları ve tecrübeler bir yana; yapay zekanın yaratıcı olup olmadığı sorusuna yanıt ararken, bazen de problemi basitleştirmenin gerekliliğini göz ardı etmemeliyiz. Düşünün ki bir editör, senaryo yazma konusunda hiç deneyimi olmadan, bir film senaryosu yazmaya karar veriyor. Bu noktada, üretken yapay zeka devreye giriyor ve basit bir konsepti detaylı bir hikaye örgüsüne dönüştürüyor; dinamik karakterler ve ilgi çekici olay örgüleriyle dolu bir senaryo yaratıyor. Bu teknoloji sadece yaratıcılığı desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda onu ileriye taşıyor, senaryo yazma gibi zorlayıcı bir görevi erişilebilir ve hatta heyecan verici hale getiriyor. Burada, yapay zeka, acemi birinin bile karmaşık ve hayal gücüne dayalı eserler üretmesine olanak tanıyarak yaratıcı gücünü sergiliyor.
Ancak yapay zekaya olan aşırı bağlılığın tehlikeleri de yok değil. Kullanıcılar, dijital yol arkadaşlarına fazla güvenip kendi benzersiz fikirlerini ve yaratıcılıklarını zorlamadan sürece dahil olduklarında, kaş yaparken göz çıkarıyorlar. Dolayısıyla, yapay zeka yaratım sürecini kolaylaştırabilir ancak insan zekası ve çabasının yerini henüz alabilmiş değil. Bu bağlamda, hayır, yapay zeka tek başına yaratıcı değildir.
Bu yazı Digital Report Dergisinin 19. sayısında yayınlanmıştır.