The New York Times’da geçen hafta yayınlanan bir haberde, Oregon Eyalet Üniversitesi’nden 2023’te mezun olmuş bir bilgisayar bilimleri öğrencisinin hikayesi anlatılıyordu. Bu genç, mezuniyetinden bu yana tam 6.000 farklı teknoloji işine başvurmuş.
Sonuç? Sadece 13 mülakat ve sıfır iş teklifi.
Hikayenin en trajik noktası ise, bu süreçte başvurduğu bir McDonald’s şubesinden “deneyim eksikliği” nedeniyle ret cevabı alması.
Bu, münferit bir talihsizlik hikayesi değil. Bu, bir sistemin çöküşünün, bir vaadin ihanete dönüşmesinin en net semptomlarından biri. Purdue Üniversitesi’nden mezun bir başka genç, kendisine vaat edilen altı haneli başlangıç maaşlarının hayalini kurarken, eline geçen tek şeyin bir Chipotle mülakatı olduğunu anlatıyor. O işi de alamamış.
Bu bireysel hikayeler, daha büyük bir gerçeğin yüzeye vuran rahatsız edici parçaları. O büyük gerçek ise New York Merkez Bankası’nın (Federal Reserve Bank of New York) son raporunda somutlaşıyor.
Rapora göre, yeni mezun bilgisayar bilimleri ve bilgisayar mühendisliği öğrencilerinin işsizlik oranı sırasıyla %6.1 ve %7.5. Bu oranları bir bağlama oturtmak gerekiyor. Aynı raporda, yıllardır “iş bulamazsın” diye küçümsenen biyoloji ve sanat tarihi bölümlerinin yeni mezun işsizlik oranı %3.0. Yani, bugün yeni mezun bir yazılımcının işsiz kalma ihtimali, bir sanat tarihi mezunundan iki katından daha fazla.
Peki nasıl oldu da buraya geldik? Nasıl oldu da on yıl boyunca “geleceğin mesleği” olarak pazarlanan, “kesin iş garantili” denen bir alan, aniden en riskli kariyer yollarından birine dönüştü?
Yapay zekanın zaman tüneli
Bu çöküşün merkezinde yapay zeka var. Ancak bu bir gecede olmadı. Yapay zekanın algılanışı, son birkaç yılda baş döndürücü bir hızla değişti ve bu değişim, bugünkü krizi hazırlayan adımları oluşturdu.
2021 ve 2022 yıllarında, DALL-E gibi yapay zeka görsel üreticileri ilk kez popülerleştiğinde, genel kanı bunların “eğlenceli oyuncaklar” olduğu yönündeydi. Yazılımcılar ve sanatçılar, bu araçların kendi işleri için bir tehdit oluşturduğunu düşünmüyor, “Bu sadece mevcut görselleri birleştiriyor, gerçek bir yetenek değil” diyerek kendilerini rahatlatıyorlardı.
2023’e gelindiğinde ise “ChatGPT şoku” yaşandı. Yapay zeka artık sadece komik resimler çizen bir oyuncak değil, aynı zamanda makaleler yazabilen, kod hatalarını ayıklayabilen ve karmaşık soruları yanıtlayabilen bir güç haline gelmişti. Yazılımcılar arasında ilk panik dalgası bu dönemde başladı, ancak genel kanı hala “Bu sadece bir asistan, deneyimli bir mühendisin yerini asla tutamaz” şeklindeydi.

2024, yapay zekanın “verimlilik aracı” olarak normalleştiği yıl oldu. GitHub Copilot gibi asistanlar bir standart haline geldi. Yorumlar, “Bu araçlar sayesinde sıkıcı işlerden kurtulup, daha yaratıcı problemlere odaklanabiliyoruz” yönündeydi. Tehdit algısı, yerini bir “simbiyotik ilişki” beklentisine bırakmıştı.
Ve şimdi, 2025’te, “tehdit” gerçeğiyle yüzleşiyoruz. 2024’te “verimlilik artışı” olarak görülen şey, 2025’te “giriş seviyesi pozisyonların yok oluşu” olarak yeniden tanımlandı. Şirketler, artık verimliliği artırmak için değil, maliyetleri düşürmek için yapay zekayı kullanıyor. O “sıkıcı ve tekrarlayan işler”, aslında yeni mezun bir mühendisin sektöre ilk adımını attığı görevlerdi. O görevler artık yok.
Mükemmel fırtına
Yapay zekanın bu evrimi, tek başına bu krizi yaratmak için yeterli olmayabilirdi. Ancak tam da bu sırada, ikinci bir devasa güç devreye girdi: Silikon Vadisi’nin kitlesel panik ve “verimlilik” takıntısı.
Pandemi döneminde, faizlerin sıfır olduğu ve paranın adeta bedava olduğu bir ortamda, teknoloji devleri kontrolsüz bir işe alım çılgınlığına giriştiler. Amazon, Meta, Microsoft ve diğerleri, yüz binlerce mühendisi bünyelerine kattılar. Ancak faizler yükselip, para pahalı hale gelince, bu devler aniden “kemer sıkma” moduna geçti.
Sonuç?
Yüz binlerce deneyimli mühendisin işten çıkarılması ve iş piyasasının bir anda tecrübeli profesyonellerle dolup taşması. Yeni mezun bir gencin, Amazon’da 5 yıl çalışmış bir mühendisle aynı pozisyon için yarıştığı bu acımasız ortamda şansı ne olabilir ki?
Yapay zeka kısır döngüsü ve çöküş
Bu iki büyük faktör, bir araya gelerek yeni mezunları bir “yapay zeka kısır döngüsü” içine hapsediyor. İş bulma umudunu yitiren gençler, çaresizce, günde yüzlerce başvuru yapabilmek için yapay zekanın kendisini kullanıyor. CV’lerini, ön yazılarını yapay zekaya hazırlatıyorlar.
Ancak karşı tarafta da başka bir yapay zeka var.
Şirketlerin işe alım departmanları, günde gelen on binlerce başvuruyu elemek için “başvuru takip sistemleri” (ATS) adı verilen yapay zeka filtrelerini kullanıyor. Bir yapay zekanın hazırladığı CV, diğer bir yapay zekanın filtresine takılıp, hiçbir insan gözü tarafından görülmeden, bazen başvuru yapıldıktan dakikalar sonra reddediliyor.
Bu, sadece bir iş bulma sorunu değil. Bu, bir nesle verilen bir sözün tutulmamasıdır. “STEM oku, kodlama öğren, rahat et” vaadiyle bu yola giren milyonlarca genç, şimdi kendilerini devasa bir hayal kırıklığının ve belirsizliğin ortasında buluyor.
“Yazılım oku, hayatın kurtulsun” dönemi bitti. Yeni dönemin parolası şu olmalı: “Yazılımı bir araç olarak kullan, ama seni sen yapan insani yeteneklerini asla bir kenara bırakma.” Aksi takdirde, 6.000 başvuruya rağmen bir hamburgerciden bile “deneyimsiz” damgası yiyen o parlak beyinlerin hikayesi, hepimizin hikayesi olabilir.




