Farkındayım, bir Cem Yılmaz alıntısı gibi duruyor ama halıdan bahsetmeyeceğim.
Astyanax Mexicanus adlı balık türünün, denizin dibinde takılan kısmısı, ışığa/yüzeye yakın kısımda yaşayanlardan farklı olarak zamanla görme yetisini, sonra da gözlerini kaybediyor. Kör mağara balığı denen balık, pigmentasyon (renklerinden) iktisadına da gitmiş; tek renk, pembe olarak kalmış.
İsveç’teki Lund Üniversitesi’ne göre, balığın gözlerini kaybetmesi, yeni mekanına uyum sağlamasını gösteriyor.
Araştırmacılar gelişmiş bir görüş sisteminin bir hayvanın toplam enerji bütçesinin %15’ini kullanabileceğini söylüyorlar. Bu yüzden derinlerde yaşayan, yemek bulması zor, güneş ışığından da faydalanamayan bir balığın bu ‘lüks’ü kaldıramayacağını belirtiyorlar.
Araştırmanın başındaki Damian Moran “%15 çok fazla, kullanmayacağı için hem gözlerinden hem de görsel işlem yapan merkezden feragat etmiş, çünkü attığı taş kurbağayı ürkütmeyecek” diyor.
Balık bunun yerine çok iyi bir koku alma sistemi ve su basıncını algılama sistemi geliştirmiş. Ayrıca biyolojik saat (sirkadyen ritim)’ten de vazgeçerek daha fazla enerji tasarrufuna gitmiş. Eski dizüstü kullanıcıları bilirler, %7 pil göründü müydü panik başlar, %15’lerdeyken de ekran parlaklığı kısılır, işlemci yavaşlatılır 🙂
Balığın yırtıcısı (onu yemek belleyen düşmanı) yok, aksi gibi yemeği de yok. Bu yüzden biyolojik saatten kurtulması, “ha belki yemek çıkarsa, uyanık, teyakkuzda olayım” düşüncesini pekiştiriyor olabilir.
Balığın bu tarz bir değişime girmesine gerileyen evrim deniyor, ki aslında gerileyen kelimesi gereksiz.
Şimdi tam mevzuyu net hatırlamadığım Antarktika’da ilk önce Rusların bulmaya çalıştığı, sonra İngilizlerin keşfettiği bir yer altı (su altı eheheh) gölü vardı. Buradaki canlılar tamamen pigmentlerinden sıyrılmışlar, açık beyazdılar. Hiç gün ışığı girmediğinden de hepsi kördüler. Fakat bu kadar az yemek bulabilmelerine, güneş ışığı alamamalarına rağmen de cevval, güçlüydüler. Bu mevzu hakkında sonra yazabilirim 🙂