Perakendeciler, işlerinin çevrimiçi ya da çevrimdışı olmasına, ürünlerinin zaruri ya da ikinci derece olmasına ve büyük ya da küçük markalar yönetmelerine göre salgının şokunu farklı şiddetlerde hissettiler.
Başlıca sıkıntı nakit akışı oldu
Sektörün en büyük zorluk, nakit akışını sağlayabilmek oldu. Devletin Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) gibi destekleyici inisiyatifleri ve bankaların sağladığı kredi kolaylıkları bir nebze de olsa baskıyı azaltmaya yönelik atılmış doğru hamlelerdi. KÇÖ uzatılmış olsa da bankalar için artık kredi dağıtma zamanı bitti.
Masanın bir tarafı bu sorunlarla uğraşırken, satışları hiç olmadığı kadar artan zaruri ürün satıcıları, yer yer iş gücü, iş güvenliği ve hijyen konularında eksiklikler yaşıyorlar. Kriz sonrası, perakende sektörünün kabul edilebilir düzeyde rekabetçi kalıp kalamayacağı ise bir muamma. Bu krizi fırsata çeviren basiretli tacirler, hiç şüphesiz, çevrimiçi satış kanallarına yönelen küçük işletmeler oldu.
Sektör, birkaç istisna dışında salgından en çok etkilenen iş alanı oldu, çünkü geçtiğimiz aylarda virüsün bulaşma hızını azaltmak için devletler tarafından atılan adımların tümü perakendenin günlük işleyiş, tedarik ve arz süreçlerine doğrudan etki etti.
Sektörün aldığı her darbe, doğrudan ülke ekonomilerine sirayet ediyor, zira perakende, OECD ülkelerinde gayri safi yurtiçi hasılanın ortalama yüzde 5’ini oluştururken, her 12 çalışandan 1’ine istihdam sağlıyor. Öte yandan doğal kaynakların toprak altından çıkarılması için sektörün sağladığı sürekli nakit akışına ihtiyaç duyuluyor.
Nisan ayında Avrupa’da tüketim ürünleri dışındaki tüm pazarlarda satışlar yıldan yıla yüzde 23,8 azaldı; yiyecek, içecek ve tütün ürünlerinin kolektif satışları ise yüzde 1,2 arttı.
Perakendenin evlerin tedarikçisi ve salgından ağır şekilde etkilenen turizm gibi sektörlerin de tamamlayıcısı olduğunu unutmamalı. Bunlara ek olarak, perakende emek yoğun bir sektör ve onu etkileyen sorunlar istihdamda dalgalanmalara sebep olabiliyor. Salgına yalnızca ekonomik açıdan bakmak samimiyetsiz olacaktır.
Sektör düşük ücretli, yarı zamanlı, proje bazlı çalışanların büyük bölümünü istihdam ediyor ve bu çalışanlar çoğunlukla sosyal güvenlik sistemleri tarafından tam anlamıyla korunmuyor. Dolayısıyla COVID-19 gibi krizler, sosyal açıdan da problemler doğuruyor.
Salgın perakendede heterojen bir etki yarattı
Koronavirüs salgınının perakendedeki etkisi heterojen gerçekleşti ve üç ana karakteristikle şekillendi. Bunlardan ilki sosyal mesafe kuralları oldu ve sattığı mallar zaruri olarak nitelendirilmeyen perakendecileri etkiledi.
Zaruri ürünler satmayan iş yerlerinin çoğu kapanırken, açık kalan zaruri ürün satıcıları ise iş süreçlerinde tedarik sorunu, iş gücü eksikliği, hijyen odaklı iş güvenliği ve aşırı talep artışı gibi zorluklarla baş etmek zorunda kaldılar.
Amerikan Nüfus İdaresi verilerine Moda sektörü Nisan ayında satışlarında yıldan yıla yüzde 89,3 düşüş görürken, gıda sektörü ise yüzde 13,2’lik bir artış yaşadı.
Amerikan Nüfus İdaresi verilerine göre, moda sektörü Nisan 2020’de satışlarında yıldan yıla yüzde 89,3 düşüş görürken, gıda sektörü ise yüzde 13,2’lik bir artış yaşadı. Eurostat’ın Avrupa Birliği’nden sağladığı veriler ise Nisan 2020’de tüketim ürünleri dışındaki tüm pazarlarda satışların yıldan yıla yüzde 23,8 azaldığına; yiyecek, içecek ve tütün ürünlerinin satışlarının ise kolektif yüzde 1,2 artış gösterdiğine işaret etti.
Perakendecilerin kimisinin kepenk indirdiği, kimilerinin ise benzersiz yoğunluk yaşadığı bu dönemde, ABD, Fransa ve Avusturya; işsiz ya da salgın yüzünden işsiz kalmış çalışanların zaruri ürün satan ve iş gücü eksikliği yaşayan perakendecilerle çalışmaya başlamaları için platformlar kurarak, hem yaşanan sağlık krizinin sosyo-ekonomik etkilerini azalttı hem de arzın sürekliliğini mümkün kıldı. Ancak sektörde salgın esnasındaki etkileri dindirmek kadar, sonrasını da planlamak önem arz ediyor. Bu noktada neler yapılacağını ise hep birlikte göreceğiz ve yaşayacağız.
Bu yazı Digital Report Dergisi’nin 5. sayısında yayımlamıştır.