Carl Sagan günümüzde ne yaptıysa, aynısını 1920’lerde yapan, bilimin popülerleşmesini, hip’leşmesini sağlayan bilimadamı J. B. S. Haldane, bunun olabileceğini savunuyordu. Annesiz doğuma bilimsel çevrelerde ektojenezi deniyor. Haldane’e göre, döllenmesinden doğumuna kdar tüm ‘çoğalma’ işlemi yapay bir otamda yapılabilece ve 2074’e kadar, insanlığın %70’i yapay olarak doğmuş olacaktı.
Öngörüleri doğru olabilir.
Yunan mitolojisindeki Dadalus, insanları tanrılar seviyesine çıkarmak isteyen bir mucitti. Haldane de aynı o şekilde öjeni (kaliteli, iyi gen demek – çoğu zaman ırkçılıkla bağdaştırılır) ve doğum kontrol yöntemleriyle uğraşıyordu.
Haldane’in öngörüleri gerçekleşir mi, gerçekten insanların %70’i 2074’e kadar suni şekilde mi doğar bilemem, ama suni doğumların insanların hayatlarını kolaylaştıracağı, kendilerine daha fazla zaman ayırabilecekleri bir toplum yaratacağı gerçek.
Enter Cesur Yeni Dünya.
Kademe kademe, yavaş yavaş
Ektojenezi işleminde şu an neredeyiz? Son 20-30 yıldır yavaş yavaş ilerliyoruz. 90’ların ortasında Japon bilim insanları keçi fetüslerini amniyon sıvısında (bebeklerin içinde büyüdüğü sıvı) haftalarca tutabilmişlerdi. Bir yandan da yoğun bakımdaki prematüre bebekleri kurtarma oranımız gittikçe yükseliyor. Günümüzde anne karnından alınmış 22 haftalık bir bebeğin bile hayatta kalması mümkün. Normalde ise hamilelik 40 hafta sürüyor. Bu kadar erken bir doğumu başarıyla sonuçlandırmak ve bebeği hayatta tutmak için çok pahalı ekipman ve yoğun bakım ve bilgi gerekiyor. Ama dediğim gibi, yavaş yavaş…
New York Bilim Akademisinin yayımladığı bir makalede çeşitli memeli hayvanların ex vivo (vücudun dışında) rahim kullanarak prematüre fetüsler üzerinde çalışıldığı belirtiliyor. Biyoteknolojinin gelişmesiyle, bu diğer memelilerden insanlara da parça parça, yavaş yavaş gelebilir.
Bir fetüs, insanî şekle hamileliğin ikinci yarısında geliyor. Aslında şu an prematüre bebekleri küvezlerde kurtarmamız da bir nevi küçük ektojenezi. Küçük bir farkı var. Fetüs, ana karnında oksijeni, besin değeri bol kan alabliyor ve atıkları da göbek bağından atabiliyor. Prematüre dünyaya gelince ise oksijeni ciğerleriyle almak, kanını böbrekleri ve karaciğeriyle temizlemek ve besinini de sindirim sistemiyle almak zorunda.
Ama bu organlar henüz işlerini iyi yapamayacaklarından bir fetüsün ana rahminden yoğun bakım ünitesine alınabileceği belirli bir zaman aralığı var. Bebeğin ciğerlerine ve anneye özel olarak verilen ilaçlar sayesinde bu süre biraz daha geri çekilebiliyor. Fakat 22 haftalık hamilelik süresi, ciğerlerinden nefes alarak yaşayacak bir bebeğin asgarî süresi olabilir. Ana karnında alacağı besin dolu kan yerine kendi karaciğeri ve böbreklerinin çalışavak olmasını da unutmayalım.
1990’ların ortalarından itibaren suni amniyon sıvısıyla memeli fetüslerini büyütme işlemi devam ediyor. Bu yüzden teknoloji ve bilimin ilerlemesiyle bu 22 haftalık süre daha da kısalabilir. Bir yandan da embriyo transferi var. Büyüyen bir memeli, taşıyıcı anneye taşınabiliyor, bilimciler rahimdeki bebeği büyüten endometrium kısmını suni olarak geliştiriyorlar. Bu yüzden yukarıda Enter Cesur Yeni Dünya demiştim. Suni ama gerçeği gibi besleyici, göbek bağına sahip bir rahim ve taşınan bir embriyo ile tüm bu ektojenezi işlemi gerçekleşebilir.
Bu sayede bebeğin hayatta kalması için ciğerlerini ve diğer organlarını kullanmaya ihtiyacı kalmaz. Hatta, yoğun bakım ünitelerindeki pahalı ve çok büyük dikkat gerektiren işlemi de baypas edeceğinden, ektojenezi maliyeti düşük bir işlem bile olabilir. Tabii her yeni çıkan teknolojinin ilk başta phalı olacağı da bir gerçek, iPhone sahipleri iyi bilirler.
Hatta döllenen bir yumurta, doğrudan suni rahme bile konabilir.
Sosyal sorunlar
Suni rahim çok fütürist duruyor. Ayrıca bazı zümreler, hangi insanın dünyaya gleip gelmeyeceğine karar verme yetkisine sahip olabilirler. Bu sayede soykırımlar savaş alanında ya da gaz odalarından çıkıp laboratuarlara gelebilir. Ütopyası da distopyası da pakete dahil. Distopyası işin şakası tabii, paranoya aşılıyorum 🙂
Zira günümüzde de bir ırkın soyunu kurutmak herkesin erişiminde olan bir maddeye kısırlık yapacak ilaçlar eklemeye bakar. Bu daha gerçekçi.
Günümüzdeki kürtaj karşıtı dinî/toplumsal görüşü de yakından ilgilendirecek bir teknoloji olur. Bir kadın, bir fetüsü vücudunda istemiyorsa, kolayca aldırabilir. Ya aldırıp, suni bir rahme koyulunca ne olacak?
Küvezde bakım için gereken azamî gebelik zamanı gittikçe azalırken, yasal kürtaj süreleri de bundan etkilenirken mevzular, tartışmalar nereye gelecek, ben de merak ediyorum. Suni rahim merkezlerinin önünde protesto yapıp, “tüm hayatlar kutsaldır ve yaşama hakkına saygı duyulmalıdır” deyip, doktorları öldüren anti-kürtajcıları görür müyüz?
Görürsek bu teknoloji işimize yarayabilir; kimin doğup doğmayacağına karar vermek, toplumun geleceği açısından önem arzedecektir (şeytanî gülümseme).
Tabii sadece anti-kürtajcılar değil, homoseksüel çiftlerin ya da transeksuel insanların bebek sahibi olmasını istemeyen gericilerin de hoşuna gitmeyebilir, 2070 yılında ışın tırpanları ve plazma meşaleleriyle evleri basabilirler.
Sezon finali
Nihaî olarak da bebek sahibi olmak isteyen, sorunsuz rahme sahip heteroseksuel kadınların da tercihi olmayacağını düşünüyorum. İnsanlar arasında duygusal bağ kurmayı sağlayan oksitosin hormonu, bebek bir cihazın içinde büyürken , fiziksel anne tarafından salgılanmayabilir ve anne, çocuğuna yabancılık çekebilir. Taşıyıcı anne tutulması da saçma olur zirataşıyıcı anne bebeğin kendi annesiymişçesine davranabilir. Sağlıklı heteroseksuel kadınların risk almasına değer mi?
Değmez.
Fakat bebeğinin zekasını, nasıl büyüyeceğini vs belirlemek güzel olurdu. Vücudumda bir rahim olmadığından böyle rahat konuşabiliyorum, muhtemelen kadın okurlarım bana katılamaycaklardır. Son sözümü de Haldane’in öngürüsüne yapayım: 2070lere kadar insanlığın %70’nin suni rahimlerde büyümesi söz konusu olmayacak. Tam donanımlı bir teknolojimiz olsa da toplam nüfüusun çok küçük bir parçası böyle bir işe kalkışır.
Eh, zamanında “senin hiç kulağın vajinaya (argodaki adı) değdi mi” sorusuyla şaka yapardık, o da yalan olacak gibi. Mizahî bir devrin sonuna gelmişiz 🙁