Ülkemiz çok hızlı şekilde kentleşmeye devam ediyor. Bugün kentlere yaşayan her 10 kişiden yalnızca 1’i büyük şehirlerde doğmuş olsa da nüfusun yarısı orada yaşıyor. Besleyecek nüfus artıyor ama tarım alanlarımız maalesef azalıyor.
2040’a kadar bu iç göçü durduramaz isek, Türkiye’nin ekonomisini yönlendiren, nüfusunun çoğuna ev sahipliği yapan ve geleceği belirleyen 15 civarında mega şehrimiz olacak. Bu 15 mega şehirde de nüfusumuzun %70’i yaşayacak.
Durdurmaya yönelik bir plan, bir program söz konusu değil. En azından benim bildiğim bir program yok. Kentleşme sadece daha az tarımsal üretim anlamına gelmiyor, aynı zamanda daha az çocuk, daha yaşlı toplum anlamına da geliyor. Maalesef kötü kentleşen bir ülke olduğumuz için, kültürel değerlerimizi büyük şehirlere taşıyamayacağız.
Türkiye bugün de Avrupa’nın en hızlı yaşlanan nüfuslarından birine sahip. Nüfus gittikçe yaşlanıyor olsa da, bekarların oranı giderek artıyor. Evlenme yaşı ortalaması gittikçe yükseliyor. Ayrıca bu yaratacağımız 15 mega şehir ekonomisi, mega çöp ve emisyon ekonomilerine dönüşecek ve bunu yönetemez isek, ileride bu çöpler ekonomik bir felaket sebebi olacaklar.
Su kullanımımız nüfus artış hızımızın iki katı artacak
Nasıl mı? Açıklayayım… Mesela Londra’nın emisyonu ve çöpü, bugün Birleşik Krallığın 2 katı.
Bugün dünya çapında mega şehirlerin atıklarını yönetmek 300 milyar dolara mal oluyor. 2030 yılında bu rakam 500 milyar dolardan fazla olacak.
Bu bizim gibi düşük-orta gelirli ülkeler için katlanılamaz bir maliyet. Londra’da o para var, bizde yok. Dolayısıyla bu seviyeye gelmeden önce bir şey yapmaz isek sonra bizim ekonomik çapımız ile ileride yönetmemiz imkânsız hale gelecek. Hindistan’ın mega şehirleri, yönetemez isek başımıza neler gelecek için iyi birer örnek.
Su kullanımımız nüfus artış hızımızın iki katı artacak. Türkiye’nin sürdürülebilir su kaynakları böyle bir artış için yeterli değil. 2030 da su ihtiyaçları hem ülkemizde hem dünyada %30-40 arası artmış olacak. Ülkemizde tonlarca insan atığı su yollarına atılıyor ve su yollarımızı devasa bir risk altına sokuyor. Mega şehirleşme suyumuzu tehdit ettiği gibi, sürdürülebilir enerji meselesi de hayli önem kazanacak.
Önümüzdeki 20 yılda bu megalaşacak şehirlerin enerji talebi de patlayacak ve ihtiyaçlar %30 oranında çarpıcı bir şekilde artacak. Tüm bu trendleri göz önünde bulundurulursa, dijital dönüşümün sadece ticari bir şey olmadığı çok aşikâr hale geliyor.
Dijital dönüşüm bir devlet, bir medeniyet meselesi
Eğer dijital dönüşüm fırsatlarını ülkemiz bir daha kaçırırsa, kendi insanımız gıdaya, temiz suya, havaya, enerjiye ulaşmakta zorlanacak. Çünkü bunları sağlayacak gençlik azalıyor.
Bu da demektir ki, bizim gençliğimizi kaybettiğimiz şartlarda, bu boşluğu teknoloji ile kapatabilecek seviyeye hızla gelmemiz lazım. Dijital dönüşüm konusuna işte bu geniş perspektiften bakmalı ve konuyu sadece pazarlama, marka amacı (purpose) gözünden bakmayı bırakmalıyız. Mesele bundan çok daha büyük, çok daha dramatik.
Bu yazı Digital Report Dergisi 9. sayısında yayınlanmıştır.