Günlük hayatta biz neye ve kime güveniyoruz? Bu güvenin altındaki payandalar neler? Bunları net bir şekilde tanımlarsak dijital replikalarını çıkartabiliriz.
Diyalektik bakış açısı bize şunu söyler: Bir şey zıttı ile var olur. Güvene ihtiyaç duymamız için de birilerinin doğal olarak olan bu güveni suistimal etmesi gerekir. Örneğin evcil hayvanlarımızla kurduğumuz ilişkide onların güvenini genelde suistimal etmeyiz. Bize koşulsuz şartsız güvenirler. Dolayısıyla onlarla aramızdaki ilişkide harici bir güven mekanizmasına ihtiyaç duyulmaz.
Fakat gerçek hayatta ya da dijital dünyada güveni kötüye kullanan çeşitli durumlarla karşılaştığımız için güvene ihtiyaç duyuyoruz. Dijital platformlar ile tanıştığımız dönemleri düşünelim. İlk zamanlarda belki de hiç kimsenin aklına sahte profiller açmak, bir başkanın hesabını ele geçirmek gibi fikirler gelmiyordu. Fakat bu gibi yöntemlerin hızla yaygınlaşması ve insanların iyi ve kötü yöndeki yaratıcılıkları ile bunlara ihtiyaç duyulur oldu. Sosyal ağlarda trol dediğimiz hesapların yaygınlaşması ile güveni sorgular hale geldik. Sosyal ağlar buna karşılık mavi tık gibi onay sistemlerini devreye aldılar. Gerçek hayatta hepimiz mavi tikli profilleriz. Benim ben olduğumu anlatmam için gerçek hayatta mavi tike ihtiyacım yok örneğin. Fakat dijital ağlar gerçek dünyanın bu açıdan gerisinde.
Cep telefonu numaramız ile doğrulama sistemi de öyle. Cep telefonu içindeki fiziksel kartın kopyalanması neredeyse imkansız olduğu için o numaranın bana ait olduğu şüphe götürmeyen bir gerçekti. Ve onunla doğrulanmış bir sistemdeki kişinin kim olduğundan herkes emin olmuş oldu. En büyük sosyal ağlar da dahil olmak üzere cep telefonu numarası ile onaylanmış dijital sistemlere güvenmeye başladık.
Para ödediğimiz platformlara daha çok güveniyoruz
Aslında insanlık güven için yüzyıllar boyunca aracı kurumlara ihtiyaç duydu, duymaya da devam ediyor. İlkel dönemlerde güven duygusunu toplumların yaşlı bilge kişileri sağlıyordu. Zaman içinde devletlere, onların görevlendirdiği noterlere mahkemelere delege edildi bir şeyin gerçekliğini doğrulamak işi.
İnsan en çok ayağının altındaki zemine güvenir. Onun hiç kaymayacağını düşünür. Sallanmaya başlayınca da güvenecek hiçbir dalı kalmaz.
Bugün dijitalleşen hayatlarımızda bunu bizim adımıza yapan sosyal ağlar var. Hepimizin bir ayak izinin olduğu Google’dan Facebook’tan bunun teyidini alabiliyoruz. Ancak şöyle bir dilemma da var. Bizim biz olduğumuz ispat eden Google’a, Facebook’a ve diğer platformlara verilerimiz üzerinden birtakım oyunlar tezgahladıklarını düşünerek müthiş bir güvensizlik duyuyoruz. Bu çelişki bizi yiyip bitiriyor. Bu bana depremi anımsatıyor. İnsan en çok ayağının altındaki zemine güvenir. Onun hiç kaymayacağını düşünür. Sallanmaya başlayınca da güvenecek hiçbir dalı kalmaz. Biz birçok siteye Google onaylı kimliğimizle giriş yapıyoruz ama şu soru peşimizi bırakmıyor. Ya Google ya da Facebook da güvenilmez ise?
Günün sonunda insanın icat ettiği en önemli güven mekanizmalarından biri olan paraya kitlenip kalıyoruz. Biz paraya çok fazla güven atfetmişiz. İşin içine para girince bedava olan platformlardan çok para verdiklerimizin bizi daha iyi koruyacağını düşünüyoruz. Para ile abonesi olduğumuz ücretli platformların çıkarlarımızı daha fazla gözeteceğine inanıyoruz. Kısacası bu bir evrim.
Bizim şunu idrak etmemizde fayda var. Günlük hayatta biz neye ve kime güveniyoruz? Bu güvenin altındaki payandalar neler? Bunları net bir şekilde tanımlarsak dijital replikalarını çıkartabiliriz. Fakat biz güven dediğimiz şeyi bir dijital ize dönüştüremezsek, zaten insanlara günlük hayatta sezgisel olarak güveniyorsak dijitalde bunun kopyasını çıkaramayız. Dijital dünyanın insanlığın halen gerisinde olduğu en büyük nokta da bu işte.