Sözün Bittiği Yer.
Elektrikli scooter’lar, otomobil ve motosikletlerin astronomik fiyat etiketlerine sahip olduğu ülkemiz ve özellikle İstanbul gibi bir yerden diğerine gitmenin çile olduğu büyükşehirler için muazzam bir ulaşım alternatifi oldu. Oldu ama elimizi attığımız çoğu şey gibi bu da ideal olmaktan uzak bir ulaşım yöntemine döndü… Normal şartlar altında planım, yalnızca geçtiğimiz ay farklı zamanlarda bahçe kapıma bağlanan 5 elektrikli scooter’ı nasıl söküp belediyeye teslim ettiğimi, demir makası kullanmanın göründüğü kadar zor olmadığını, belediyelerin de bu konuda mağdur olan vatandaşlara yardımcı olmakta iyi bir iş çıkardığını anlatmaktı. Belki sonrasında, Beşiktaş’ta bir hayli hissedilen elektrikli scooter’ların park sorunundan ve kafelerin henüz işgal etmediği son birkaç adım genişliğindeki kaldırımları da nasıl yürünmez hale getirdiklerinden yakınabilirdim. Hala bu araçların nerede ve nasıl kullanılması gerektiği konusunda bir fikir birliğine varabilmiş değiliz. Kullanıcılar bilinçsiz kalmayı sürdürürken, elektrikli scooter hizmeti sunan tüm girişimler kağıt üzerinde “üzerlerine düşeni” yapıyor ama kabul etmeliyiz ki bu yeterli olmaktan çok uzak. Bu yazıyı yazmaya hazırlandığım esnada, elektrikli scooter kullanan iki gencin bir otomobil kazasında hayatlarını kaybettiklerini öğrendim. Bu vahim kaza, elektrikli scooter’lara dair yaşanan ne ilk, ne de son facia olacak. Ancak bunun tek suçlusu ne yurt dışından birebir ithal ettiği fikirlerle inovasyon dersi veren girişimler ne de hem kendilerinin hem de diğerlerinin hayatlarını tehlikeye atan bilinçsiz kullanıcılar değil. Vatandaşların hayatlarını etkileyen diğer birçok konuda olduğu gibi elektrikli scooter’lara getirilen yasal düzenlemeler de sorunlara çözüm olmuyor.
Battı balık yan gider…
Bu yazı Digital Report Dergisinin 15. sayısında yayınlanmıştır.